Page 291 - 2018-2021 Çalışma Raporu
P. 291
ve modern insan hakları hukukunun en temel kurallarından birini oluşturan bu yasak,
normlar hiyerarşisi açısından üstün kural, başka bir deyişle buyruk kural niteliğindedir.
Dolayısıyla hiçbir koşulda istisnası olmaz. Sözleşmenin 2. maddesinin 2. paragrafında
bu durum şöyle ifade edilir: “Hiçbir istisnai durum ne harp hâli ne de bir harp tehdidi,
dâhili siyasî istikrarsızlık veya herhangi başka bir olağanüstü hâl, işkencenin uygulan-
ması için gerekçe gösterilemez”.
Buna karşın işkence, hâlen dünyanın pek çok ülkesinde devletler tarafından toplumlara
karşı insanlık dışı bir cezalandırma ve yıldırma aracı olarak kullanılmaktadır.
Türkiye “İşkenceye Karşı Sözleşme”yi 1988 yılında kabul etmiş, Anayasa ve Ceza Ka-
nunu’nda işkenceyi yasaklamıştır. Maalesef ülkemizde de işkence ve diğer kötü muame-
le sadece askeri darbeler döneminde değil tüm cumhuriyet tarihi boyunca sistematik bir
devlet pratiği olarak varlığını korumuştur. Ancak ekonomiden toplum sağlığına kadar
ülkenin tüm meselelerini güvenlik sorunu haline getiren mevcut siyasal iktidarın baskı
ve kontrole dayalı yönetme tarzı sonucu günümüzde tüm ülke adeta işkence mekânı
haline gelmiştir. Ekte yer alan dosyada paylaşılan veriler mutlak yasağa ve insanlığa
karşı bir suç olma vasfına rağmen işkencenin Türkiye’nin en başat insan hakları sorunu
olduğunu ortaya koymaktadır.
Siyasal iktidarın giderek daha fazla otoriterleşmesi ile orantılı biçimde devlet erkinin
çeşitli kademelerinde yaygınlaşan yasa, kural ve norm denetiminden kaçınma, keyfi-
lik, bilinçli ihmal gibi sebeplerle usul güvencelerinin ihlal edilmesi, gözaltı sürelerinin
uzunluğu, izleme ve önleme mekanizmalarının işlevsiz kılınması ya da bağımsız izleme
ve önlemenin hiç olmaması vb. sonucunda resmi gözaltı merkezlerinde işkence ve diğer
kötü muamele uygulamalarında ciddi bir artış görülmektedir.
Kolluk güçlerinin barışçıl toplanma ve gösterilere müdahalesi sırasında, sokak ve açık
alanlarda ya da ev ve iş yeri gibi mekânlarda, yani resmi olmayan gözaltı yerlerinde ve
gözaltı dışındaki ortamlarda yaşanan işkence ve diğer kötü muamele uygulamaları da
önceki dönemlerde görülmeyen bir boyuta varmıştır. Kolluk güçlerinin, evrensel hu-
kukta ve ülke yasalarında tanımlanan zor kullanma yetkisinin çok ötesine geçen kural
dışı, denetlenmeyen, cezalandırılmayan, siyasal iktidar tarafından görmezden gelinen
hatta teşvik edilen bu şiddeti sıradanlaşmış, gündelik yaşamın bir parçası haline gel-
miştir. Bunun en çarpıcı örneklerine son dönemlerde Covid - 19 salgını sırasında tanık
olmaktayız. Salgınla mücadele kapsamında alınan tedbirlere uymadıkları gerekçesiyle
çok sayıda yurttaş, kolluk güçlerinin işkence ve diğer kötü muamele niteliğine varan
şiddetine maruz kalmıştır. Keza demokratik bir toplumun temelini oluşturan ve Anaya-
290

