Page 289 - 2018-2021 Çalışma Raporu
P. 289
karşı bir suç olma vasfına rağmen işkencenin Türkiye’nin en başat insan hakları sorunu
olduğunu ortaya koymaktadır.
Siyasal iktidarın giderek daha fazla otoriterleşmesi ile orantılı biçimde devlet erkinin
çeşitli kademelerinde yaygınlaşan yasa, kural ve norm denetiminden kaçınma, keyfi-
lik, bilinçli ihmal gibi sebeplerle usul güvencelerinin ihlal edilmesi, gözaltı sürelerinin
uzunluğu, izleme ve önleme mekanizmalarının işlevsiz kılınması ya da bağımsız izleme
ve önlemenin hiç olmaması vb. sonucunda resmi gözaltı merkezlerinde işkence ve diğer
kötü muamele uygulamalarında ciddi bir artış görülmektedir.
Kolluk güçlerinin barışçıl toplanma ve gösterilere müdahalesi sırasında, sokak ve açık
alanlarda ya da ev ve iş yeri gibi mekânlarda, yani resmi olmayan gözaltı yerlerinde ve
gözaltı dışındaki ortamlarda yaşanan işkence ve diğer kötü muamele uygulamaları da
önceki dönemlerde görülmeyen bir boyuta varmıştır. Kolluk güçlerinin, evrensel hu-
kukta ve ülke yasalarında tanımlanan zor kullanma yetkisinin çok ötesine geçen kural
dışı, denetlenmeyen, cezalandırılmayan, siyasal iktidar tarafından görmezden gelinen
hatta teşvik edilen bu şiddeti sıradanlaşmış, gündelik yaşamın bir parçası haline gel-
miştir. Bunun en çarpıcı örneklerine son dönemlerde Covid - 19 salgını sırasında tanık
olmaktayız. Salgınla mücadele kapsamında alınan tedbirlere uymadıkları gerekçesiyle
çok sayıda yurttaş, kolluk güçlerinin işkence ve diğer kötü muamele niteliğine varan
şiddetine maruz kalmıştır. Keza demokratik bir toplumun temelini oluşturan ve Anaya-
sa tarafından da teminat altına alınmış olan toplanma ve gösteri yapma özgürlüklerini
kullanarak yürüyüş yapan HDP’lilere ve baro başkanlarına yöneltilen zalimane ve utanç
verici kolluk şiddeti de bu durumun en güncel örneklerini oluşturmaktadır.
Yakın tarihimizin en utanç verici insan hakları ihlallerinden biri olan insanlığa karşı suç
niteliğindeki zorla kaçırma/kaybetme vakalarında OHAL’in ilan edildiği 2016 yılından
bu yana yeniden bir artış görülmesi son derece endişe vericidir.
İşkence ve diğer kötü muamele uygulamalarının her açıdan yoğun olarak yaşandığı ce-
zaevleri, Covid-19 salgını ile birlikte ülkenin yaşamsal açıdan en riskli mekânları haline
gelmiştir.
Açıklama ekindeki verilerle görünürlük kazandırmaya çalıştığımız endişe verici bu ger-
çeklik uluslararası önleme mekanizmalarının ve insan hakları kurumlarının raporlarına
da yansımaktadır. Ne var ki, Anayasa başta olmak üzere hiçbir kural ve normla kendi-
ne sınırlandırmak istemeyen siyasal iktidar, uluslararası mekanizmaları, onların yaptığı
eleştiri ve uyarıları da dikkate almamakta, işkenceyi önlemeye yönelik iyileştirmeleri
yapmamaktadır. Aksine, mevzuatta işkence yasağının mutlak niteliğine aykırı düzen-
leme ve değişiklikler yaparak cezasızlığı “güvence” altına almaya çalışmakta, ihlalleri
görünür kılmaya çalışan insan hakları savunucularına yönelik tehditlerle işkenceye kar-
şı mücadeleyi engelleyebileceğini düşünmektedir.
Hakikatin bu iç karartıcı niteliğine rağmen insan eliyle gerçekleştiği için işkenceyi yine
de durdurmak mümkündür.
İşkenceyi önleme/durdurma yükümlülüğü öncelikle devletlere aittir. Dolayısıyla insan
288

