Uygulamamızı İndirin

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için uygulamamızı indirebilirsiniz.

Hemen İndir

03.05.2020

 

 

 

Değerli Basın Mensupları;

Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 yılında kabul edilerek 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü olarak ilan edilmiştir. Ülkemizde 1995 yılında yürürlüğe giren B.M. Çocuk Hakları Sözleşmesi, Amerika dışında bütün dünya ülkelerinin kabul ettiği en geniş katılımlı sözleşmedir. Bu sözleşme ile hüküm altına alınan çocuk haklarına taraf ülkelerce riayet edilmediği,  hak ihlallerinin tüm dünyada olduğu gibi ne yazık ki ülkemizde de artarak devam ettiği ve son günlerde bölgemiz özelinde çocuğun yaşam hakkı  ihlalinin ciddi anlamda arttığını görmekteyiz.

Bir kez daha ifade etmekten çekinmediğimiz ve değişmediği müddetçe de ifade etmeye devam edeceğimiz üzere; Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde yer alan çocukların eğitim, ifade özgürlüğü, kendi kültürünü yaşatma ve kendi dilini özgürce kullanma haklarını içeren 17., 29. Ve 30.maddelerine koyduğu çekincenin çocuğun ruhsal gelişimi için doğru olmadığını ve bu çekincelerin derhal kaldırması gerektiğini vurgulamak isteriz.

Tüm dünya Ülkeleri genelinde ve ülkemiz özelinde de çocukların uğradığı hak ihlalleri giderek atmakta, yaşam hakları ihlal edilen, her yönü ile sömürülen çocuk işçilerin, çocuk gelinlerin, cinsel istismara maruz kalan ve fuhuşa itilen çocuk sayısının hızla artması bizleri endişelendirmektedir.

Komşu ülke Suriye’de  2011 yılından beri savaş nedeniyle yaşanan kitlesel göçlerde, ülkemizdeki göç yönetimi ve yasadışı göçle mücadeledeki yetersizliklerden en fazla yara alan kesimin çocuklar olduğu; bu süreçte çocukların yaşama ve korunma haklarının ağır bir şekilde ihlal edildiği herkesçe bilinmektedir. Yasal kapsamda yaşama, sağlık, eğitim ve barınma haklarına ilişkin düzenlemeler mevcut olmakla birlikte, göç yönetimindeki idari yetersizlikler ve altyapı sorunları nedeniyle sığınmacı ve mülteci çocuklar yasaların sağladığı bu haklara erişememekte, iyi beslenememekte, sosyal izolasyon ortamında büyümekte, hastalandıklarında uygun tedaviler görememekte,  nitelikli eğitim haklarından mahrum kalmakta, cinsel istismara ve her türlü riske açık hale gelmektedirler.

Mülteci yoksulluğu, beraberinde çocuk ölümleri, çocuk işçiliği, dilencilik, çocuk fuhuşu ve ticareti de mücadele edilmesi gereken  komplike sorunlar olarak artış göstermektedir. BM Çocuk Haklarına Dair  Sözleşme’nin 22. Maddesi’ne göre, Türkiye kendi topraklarında mülteci olan tüm çocukların Sözleşme’de yer alan haklardan faydalanması için gerekli önlemleri almakla yükümlü olduğunu bir kez daha hatırlatmak isteriz.

En temel insan hakkı olan yaşam hakkının ihlali ne yazık ki çocuklara yönelik olarak  her geçen gün  artış göstermektedir. Bölgemizde Kürt sorununa paralel gelişen ve son 3 yılda yoğunlaşan toplumsal olaylarda  devletin negatif yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve doğrudan kamu görevlilerinin fiili ile ortaya çıkan yaşam hakkı ihlallerinin yanı sıra yine  birçok çocuk anlamını dahi bilmediği ağır suçlamalarla adli mekanizmalarla tanışmış, tutuklanarak, karakollarda, sokaklarda, cezaevlerinde  kolluk güçleri tarafından şiddette maruz kalarak, uzun süre sağlıksız cezaevlerinde tutuklu kalmışlardır.

 Devletin güvenlik güçleri tarafından, ‘Silahla vurulmak, bombayla öldürülmek, mayına basmak, zırhlı araç altında kalmak, savaş uçaklarıyla vurulmak’ gibi nedenlerle yaşamını yitiren çocuk sayısının rakamlarla telaffuz edilmesi bizleri yaraladığından rakam telaffuzundan bugün kaçınacağımızı ifade etmek isteriz.   

Kamu görevlilerinin faili olduğu bir çok çocuk ölümü cezasız kalmakta failleri adeta sistematik bir şekilde ödüllendirilip, yargılamaları cezasızlıkla sonuçlandırılmaktadır. Bugüne kadar  kolluk güçleri tarafından öldürülen  çocukların ölümü ile ilgili başlatılan bir çok soruşturma dosyasında kayda değer hiçbir ilerlemenin ve etkin soruşturmanın yapılmaması bu dosyalarında üstünün örtülüp, faillerinin yargılanmama ihtimalini düşündürmektedir. Keza Ceylan ÖNKOL ve Roboskide hiçbir failin bulunmaması ve yargısal tüm aşamaların sonuçsuz kalması devletin yakın acı gerçeği olduğunu bilmekteyiz.

Aynı hezimetle karşı karşıya kalmamak adına; bölgemiz genelinde devam etmekte olan silahlı çatışmalarda, çocukların yaşama ve korunma haklarına ilişkin olarak, devletin BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi’nin 38.maddesinde  yer alan, çocukların yaşama hakkını teminat altına alma, silahlı çatışmalardan etkilenen çocuklara koruma ve bakım sağlamak üzere mümkün olan her türlü önlemi de almak zorunda olduğunu bir kez daha hatırlatmak isteriz. Yaşam hakkı ihlal edilen çocuklara yönelik soruşturmaların etkin bir biçimde yürütülmesi, tüm delillerin toplanması, soruşturma ve dava aşamalarında ölüm olaylarında hayatını kaybedenlerin yakınlarının hukuki süreçlere katılımının sağlanması ve soruşturmanın makul bir süre içinde sonlandırılmasının hukuk devleti olmanın olmazsa olmaz gereğidir.

Yine;  geçtiğimiz günlerde Diyarbakır Çocuk ve Gençlik Ceza İnfaz Kurumu'nda 16 yaşında F.T. isimli çocuğun, bir infaz koruma memurunun fiziksel saldırısına maruz kaldığına ilişkin haberler kamuoyunda ve basında yer bulmuştur. Bunun üzerine Baromuz Çocuk Hakları Merkezi ve Cezaevi Komisyonunda gönüllü çalışan meslektaşlarımız F.T. isimli çocuğumuzu ziyaret etmiş yapılan görüşmede ; "1 Kasım günü kitap okuduğu sırada H. isimli ve alkollü olduğunu belirttiği infaz koruma memurunun kendisine yönelik boğazını sıkmak suretiyle boğmaya çalıştığını ve tehdit ettiğini belirtmiştir. Çocuk mahpus F.T., yaşamış olduğu bu durumu aynı kısımda kaldığı arkadaşlarına anlattığını, yine cezaevi müdürüne de anlatarak şikayette bulunduğunu ve bunun üzerine darp raporu aldığını da beyan etmiştir. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı ile  konu hakkında yapmış olduğumuz görüşme neticesinde infaz koruma memuru hakkında idari ve adli soruşturmanın başlatıldığını belirtmişlerdir. Ancak şüpheli İnfaz koruma memurunun çocuk mahpusu tehdit ettiği iddiası göz önüne alındığında bu şüphelinin halen çocuğun bulunduğu cezaevinde çalışıyor olması çocuğun yaşam hakkını ve can güvenliğini tehlikeye atan bir durum olduğunun göz ardı edildiği bir gerçektir.   

Yaşanan bu olay ve buna benzer bir çok durum bizlere bir kez daha cezaevleri koşullarının çocuklar için uygun olmadığını, cezaevlerinin çocuğu topluma kazandırmadığı gibi toplum dışına ittiğini, cezaevleri dışında çocukların topluma kazandırılmasını hedefleyen modellerin derhal tartışılmaya başlanarak hayata geçirilmesinin zorunlu olduğunu bizlere göstermiştir. 

Saydığımız tüm bu hak ihlalleri neticesinde; uluslararası sözleşmelere taraf olan ülkelerin, çocuk haklarını tanıması sadece kağıt üzerinde kalmakta fiilen çocukların yaşama ve gelişmesi için çaba harcanmadığını, sözleşmenin içselleştirilmediğini göstermektedir.

Her 20 Kasım Dünya Çocuklar Gününde çocukların maruz kaldığı sorunlar dile getirilip bunlara bir takım çözüm önerileri getirilmekte ise de sorunların azalmadığı,  aksine her geçen yıl çocukların yaşadığı sıkıntıların arttığını görmekteyiz.

BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşmede yer aldığı şekilde, devletlerin çocukların haklarının gözetilmesinde uymakla yükümlü oldukları asgari standartları  esas alan ve 2005 yılında yürürlüğe giren Çocuk Koruma Kanunu halen gerekli altyapısı oluşturulamadığı için amacına uygun şekilde işlerliği sağlanamamaktadır. Korunma ihtiyacı olan çocuklar için öngörülen koruyucu ve destekleyici tedbirlerin sağlıklı işlemesi için bir an önce idari alt yapının güçlendirilmesi, kurumlar arasında etkin koordinasyonu sağlayacak politikalar geliştirilmesi, durum analizi yapılarak eksikliklerin giderilmesi sağlanmalıdır. 

Çocukların daha iyi bir yaşam sürdürmeleri için öncelikle başta siyasal iktidar olmak üzere tüm siyasilerin, partiler üstü bir anlayışla meseleye bakmaları ve çocukların maruz kaldığı sıkıntılara kalıcı çözümler üretmeye çalışmalıdırlar. 

Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi olarak ülkemizde ve dünyada çocukların uğradığı fiziksel, cinsel, duygusal ve her türlü  istismarların takipçisi olarak tüm siyasi erklere çocuk hak ihlalleri karşısında yükümlülüklerini hatırlatarak, sadece bu günün değil, yılın her gününün onlar için olduğunu, onlar için ayrımcılığın yaşanmayacağı, çocuk katılımlı politikaların geliştirilmesini,  barış ortamının sağlanmasını ve bunun için gerekenleri ivedilikle yapmaya davet ediyoruz. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

DİYARBAKIR BAROSU ÇOCUK HAKLARI MERKEZİ