Uygulamamızı İndirin

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için uygulamamızı indirebilirsiniz.

Hemen İndir

27.11.2021

BASINA VE KAMUOYUNA

 

11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda alınan karar neticesinde; kız çocuklarının cinsiyetlerinden ötürü maruz bırakıldıkları ayrımcılık, istismar, eşitsizlik gibi hak ihlallerine dikkat çekerek bu konuda farkındalığın artırılması ve kız çocuklarının güçlendirilmesi amacıyla kutlanmaya başlamıştır. 

 

Kız çocuklarının maruz bırakıldığı ayrımcılığın asıl kaynağı yetişkinlerin, toplumsal cinsiyet rolleri gereğince kız çocuklarını belli bir kalıp içine almak istemeleridir. Toplumsal cinsiyet algısı nedeniyle kız çocuklarından belli şekilde giyinmeleri, konuşmaları, oynamaları, belli işleri yapmaları, ev içi emeğe katkı sunmaları beklenmektedir. Bu durum kız çocuklarının kendilerini özgür bir şekilde ifade edememelerine, eğitim hakkından mahrum kalmalarına, erken yaşta zorla evlendirilmelerine ve bunlar gibi daha birçok olumsuzluğa neden olmaktadır. 

 

Eğitim ve öğretim hakkı gerek Anayasa’da gerekse de Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde düzenlenerek güvence altına alınmıştır. İlgili düzenlemeler gereğince kimse eğitim ve öğretim hakkından mahrum bırakılamaz ve devletler de bu haktan yararlanılmasında fırsat ve imkan eşitliğini gözetmekle yükümlüdürler. Türkiye’de okula erişim oranları her geçen gün artmasına rağmen halen birçok çocuğun okula erişiminin sağlanmadığı bilinmektedir. Okul ve eğitime erişim hakkı ihlali, kız çocukları arasında niceliksel olarak daha fazladır. Bu sorun eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanmaması ile ilişkili olup fırsat eşitliğini olumsuz etkileyen etkenlerden biri de cinsiyet ayrımcılığıdır. Toplumsal yargılar ve cinsiyet rolleri gereği beklentiler farklı olduğundan kız çocukları okula gönderilmeyerek eğitimden mahrum bırakılmakta ve bu şekilde sosyal hayattan da izole edilmektedirler. Kız çocuklarının eğitimden mahrum kalmaması açısından, ilgililerin bu konuda toplumun her kesimine yönelik bilinçlendirme ve farkındalık çalışmaları yapması ve yine ekonomik koşulları yeterli olmayan ailelere destek olarak kız çocukları için fırsat eşitliği yaratması önem arz etmektedir. 

 

Okul ve eğitime erişim hakkından mahrum bırakılan kız çocukları, ev içinde ise fiziksel ve ruhsal bakımdan kendilerinden beklenemeyecek sorumluluklar üstlenmek zorunda bırakılmaktadırlar. Ev işlerinde anneye yardım etmek, yemek yapmak, evin diğer çocuklarının bakımını üstlenmek gibi sorumluluklar almak zorunda bırakılan kız çocukları bu şekilde sosyal hayattan izole edilmekte ve toplumda ikincil konuma düşürülmektedirler. Ev içi emeğe dair  yükümlülüğün kız çocuklarının üstüne bırakılması toplumsal cinsiyet rollerinin kaçınılmaz sonucudur. Birleşmiş Milletler Kadın Birimi tarafından yayınlanan rapora göre Covid-19 pandemisinde sosyal izolasyon uygulamaları ile kız çocuklarının ev içi emeğe katılımı ve şiddete maruz bırakılma oranları dünya genelinde artmıştır. Bu yönüyle Covid-19 pandemisi döneminde uymak zorunda kalınan sosyal izolasyon koşullarının da toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirdiği görülmektedir. 

 

Toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılığın bir başka yönü de  kız çocuklarının erken yaşta zorla evlenmek zorunda bırakılması olarak karşımıza çıkmaktadır. Erken yaşta evlilik hem fiziksel hem de ruhsal açıdan kız çocukları üzerinde olumsuz etkiler doğurmaktadır. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu tarafından yapılan çalışmalar sonucunda, dünyada her beş çocuktan birinin evli olduğu ve her yıl 12 milyon kız çocuğunun erken yaşta evlendirildiği tespit edilmiştir. Erken yaşta evlendirilen kız çocukları; eğitim, sağlık ve istihdam başta olmak üzere pek çok temel haktan yoksun bırakılmaktadırlar. Erken yaşta evlilikler özellikle kız çocuklarının şiddetten uzak, sağlıklı ve nitelikli  bir gelecek kurmalarının önündeki en büyük  engeldir. Erken yaşta evlenmek zorunda bırakılan kız çocukları; ev işleri ve çocuk bakımı ile ilgilenmek zorunda olduğundan eğitimlerine devam edememekte ve bu durum da eğitim düzeyi düşük olan kız çocuklarının istihdama katılım oranlarının düşük olmasına neden olmaktadır.

 

Görüldüğü üzere toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılık, kız çocuklarının ev içi emeğe katılımı ve eğitim hakkından mahrum kalması, erken yaşta evlilik gibi durumlar birbiriyle yakın ilişki içerisindedir. Kız çocuklarının maruz bırakıldığı cinsiyet temelli ayrımcılık türleri bunlarla sınırlı olmayıp bu tür ayrımcı uygulamaların önüne geçilebilmesi ve kız çocuklarının kendi geleceklerini sağlıklı bir şekilde kurabilmeleri adına; kız çocuklarının hayatın her alanında fırsat eşitliğinden yararlandırılarak güçlendirilmesi, görüş ve fikirlerini özgürce ifade edebilecekleri ortamların oluşturulması, çocukların korunmasını sağlayan ulusal mekanizmaların güçlendirilmesi, toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılıkla mücadele bakımından etkin, sürdürülebilir ve gerçekçi politikaların oluşturulması gerekmektedir.

 

Hiçbir çocuğun ayrımcılığa, hak ihlaline maruz bırakılmadığı; her çocuk için eşit ve özgür bir dünya umuduyla…

 

Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi