Uygulamamızı İndirin

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için uygulamamızı indirebilirsiniz.

Hemen İndir
Temel Hak Ve Hürriyetleri İhlal Edici Uygulamalara Son Verilmelidir

29.09.2023

Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından kamuoyunda “Gezi Davası” olarak bilinen yargılamada, Osman Kavala hakkında, TCK'nın 312/1 maddesi gereğince "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası;   TİP Hatay Milletvekili Şerafettin Can ATALAY, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater hakkındaki “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etmekten” 18’er yıl hapis cezasının mahkumiyet hükümlerinin de onanmasına karar verilmiştir. Diğer sanıklar yönünden bozma kararı verilmiştir. 

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır.

AİHM 10 Aralık 2019 tarihli kararıyla; Kavala’nın tutukluluğunun makul suç şüphesi olmaksızın gerçekleştirildiğinin tespitiyle, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını ihlal edildiğine; tutukluluğunun siyasi saik taşıdığını, muhalif kesimlerin yargı tehdidi altında olduğu vurgulayarak derhal serbest bırakılmasını talep etmiştir. AİHM Büyük Dairesi, karara itiraz eden Türkiye’nin başvurusunu reddederek kararın nihai olduğuna hükmetmiştir. Yargılama süresince, AİHM kararı uygulanmamış ve makul suç şüphesinin bulunmadığına dair tespite karşın, verilen mahkumiyet kararı kanun yolu incelemesi neticesinde onanmıştır. 

Gezi Parkı eylemlerinin düzenlenmesinin, organize edilmesinin ve katılım sağlanmasının suç delili olarak değerlendirilmesi, barışçıl toplanma hakkı gereklerine aykırı olup, bu hakkın ihlali niteliğindedir.

Anayasa’nın 83. maddesine göre “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclis’in kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz.” 14 Mayıs seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) Hatay milletvekili seçilen tutuklu avukat Can Atalay hakkında, yasama dokunulmazlığı ihlal edilerek, yargılamaya devam edilmiş ve hüküm kurulmuştur. 

Seçilme hakkı sadece seçimlerde aday olma hakkını değil, aynı zamanda seçildikten sonra milletvekili olarak parlamentoda bulunma hakkını da içermektedir. Bu da hiç kuşkusuz, kişinin seçildikten sonra milletvekili sıfatıyla temsil yetkisini fiilen kullanabilmesini gerektirir. Bu bağlamda seçilmiş milletvekilinin yasama faaliyetine katılmasına yönelik müdahale, sadece onun seçilme hakkına değil, aynı zamanda seçmenlerinin serbest iradelerini açıklama hakkına da yönelik bir müdahale teşkil etmektedir. 

Yargıtay karar içeriğinde, Anayasa Mahkemesinin yargı yetkisi ve hak temelli alınan kararlar göz ardı edilmiştir. Anayasa'nın 148/3. Maddesi gereğince, herkes, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Sözleşme ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmektedir. Anayasa Mahkemesi, bu incelemeyi temel hak ve özgürlüklere ilişkin olarak Anayasa'da öngörülen güvencelere göre yapmaktadır. Bu kapsamda, anayasal güvence ve yargı yetkisi ile yerleşik AYM kararları göz ardı edilerek, yasama dokunulmazlığı ihlal edilmek suretiyle yargılamaya devam edilmesi ve hüküm kurulması seçilme hakkını işlevsiz hale getirildiğini göstermektedir. 

Toplumsal mücadelenin her alanına yönelik süregelen ağır insan hakkı ihlallerinin ve hukuka aykırı uygulamaların derinleşerek devam ettiği bu süreçte, Diyarbakır Barosu olarak; suç teşkil etmeyen ve yalnızca fikirlerin barışçıl biçimde ifade edilmesi nedeniyle, Gezi eyleminden kaynaklı verilen Ağır hapis cezası kararı ile Can ATALAY’ın yasama dokunulmazlığı göz ardı edilerek seçme ve seçilme hakkını ihlal edici şekilde hüküm kurulması, temel hakların ihlal edildiği bir yargı sürecinin yaşandığını göstermekte olup,  toplantı ve gösteri hakkı başta olmak üzere devam eden temel hak ve hürriyetleri ihlal edici uygulamalara son verilmesi çağrısında bulunuyoruz.