Uygulamamızı İndirin

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için uygulamamızı indirebilirsiniz.

Hemen İndir
İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİNİN 77. YILINDA;  “BARIŞ, İNSAN HAKLARIYLA MÜMKÜNDÜR” DİYORUZ.

10.12.2025

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİNİN 77. YILINDA;

“BARIŞ, İNSAN HAKLARIYLA MÜMKÜNDÜR” DİYORUZ.

Değerli Basın Emekçileri;

Bugün BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 77. yıl dönümündeyiz. Dünya tarihinde yaşanan 2 büyük savaş akabinde oluşturulan uluslararası bildirgenin, insanın doğuştan kazandığı hakların dokunulmazlığını ve kutsallığını koruma altına aldığını bu gün vesileyle yeniden hatırlatma ihtiyacı hissediyoruz.

Dünya genelinde devam eden savaş ve çatışma hali ağır insan hakları ihlallerine neden olmakta, her yıl on binlerce insan yaşanan çatışmalı süreç nedeniyle yaşamını yitirmekte, yüz binlerce insan ise yerinden edinmektedir. Yaşanan bu vahim tablo karşısında Evrensel Bildirgede yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzen hala kurulamamıştır. İnsanların ırkından, renginden, cinsiyetinden, cinsel yöneliminden, dilinden, din ve mezhebinden, inancından, etnik kimliğinden, siyasi-vicdani ve felsefi kanaatinden bağımsız olarak, insan olmaktan gelen hakları ve dokunulmazlıkları olduğu temel fikri dünya çapında yeterli koruma bulamamaktadır. Maalesef günümüzde Birleşmiş Milletler Örgütü de, var oluş gerekçesiyle çelişir biçimde, hak ihlallerinin başlıca sebebi olan savaşları ve iç savaşları önlemede/sonlandırmada, mülteci krizlerine müdahalede, küresel çapta doğal ve kültürel mirasın korunmasında, yoksullukla ve adaletsizlikle mücadelede, başta kadınlara yönelik olmak üzere her türlü ayrımcılığı sonlandırmada yeterince etkin olamamaktadır.

Bu yıl da İnsan Hakları Gününü tüm dünyada ve Türkiye’de insan hakları ihlallerinin gölgesinde karşılıyoruz. Dünyada otoriterleşme ile birlikte temel hak ve özgürlüklerin her geçen yıl kısıtlandığı, insan haklarına dayalı devlet anlayışından ve hukuk devletinden hızla uzaklaşıldığı bir süreçten geçmekteyiz. Bu süreçte insan hakları ihlalleri dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de artış göstermiştir. İnsan hakları savunucuları olarak ortaya çıkan bu tabloyu kaygıyla karşılıyor, uluslararası toplumu ve devletleri insan haklarının korunması ve geliştirilmesi için evrensel bildirgede çizilen çerçevede politika belirlemeye davet ediyoruz.

Değerli Basın Emekçileri;

Barış içinde yaşama hakkı bir insan hakkıdır. İnsan haklarının gelişmesi ve hayata geçirilebilmesi için barışın sağlanması en önemli etkenlerden biridir. Barış sağlanmadan insan haklarının, insan hakları esas alınmadan barışın tesis edilemeyeceğini belirtmek istiyoruz. Bu nedenle barış, insan haklarıyla mümkündür diyoruz.

Coğrafyamızda yaşanan insan hakları ve demokrasi krizinin en önemli sebeplerinden biri bir asırdan fazla bir süredir devam eden ve temeli Kürt halkının bir ulus olmaktan kaynaklı haklarının tanınmamasından kaynaklanan Kürt meselesidir. Bu meselenin Türkiye Cumhuriyeti ile ilgili kısmı devlet ve hükümetler tarafından çoğunlukla güvenlikçi politikalarla ele alınmış, bu anlayışın sonucu olarak ortaya çıkan şiddet ve çatışma durumu Türkiye toplumu arasında derin ayrışmalara neden olmuştur. 40 yılı aşkın bir süre devam eden çatışmalı süreç sırasında zaman zaman Kürt meselesinin diyalog yolu ile çözümü için girişimlerde bulunulsa da kalıcı barışın sağlanması konusunda başarılı olunamamıştır. Son olarak 2024 yılı Ekim ayından bu yana başlayan diyalog sürecinin meselenin çözümü konusunda toplumda yarattığı heyecan ve umudu memnuniyetle karşıladığımızı ve bu sürecin başarıya ulaşması içine elimizden gelen tüm desteği sunacağımızı bir kez daha belirtmek isteriz. Zira Kürt Meselesinin barışçıl ve demokratik çözümü amacıyla son bir yılda yaşanan gelişmeleri hatırlayacak olursak; PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025 tarihli çağrısı, 6-7 Mayıs 2025 tarihlerinde PKK’nin gerçekleştirdiği kongre ile kendini feshi, 11 Temmuz 2025 günü 30 PKK militanının silahlarını yakma merasimi, 5 Ağustos 2025 günü TBMM bünyesinde kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunun çatışmalı süreç hakkında yapmış olduğu toplantılar, 26 Ekim 2025 günü yapılan açıklama ile PKK militanlarının Türkiye sınırlarından çekildiğinin duyurulması ve son olarak meclis komisyon üyelerinin İmralı Hapishanesinde tutulan Abdullah Öcalan’ı ziyaret etmesiyle başlayan süreç çok önemli bir aşamaya varmıştır. Kürt Meselesinin çözümü için şimdiye kadar atılan adımları olumlu bulmakla birlikte devlet tarafından daha cesur adımların atılması süreci daha ileri bir aşamaya götürecektir. Kürt meselesi bir tabu olmaktan çıkarılmalı, her türlü siyasi hesap ve kaygıdan bağımsız olarak çözüme katkı sağlayacak politikalar hayata geçirilmelidir. Kürt meselesinde şiddeti ortaya çıkaran nedenlerin ortadan kaldırılması için yüz yıllık cumhuriyet politikaları ile yüzleşilmeli ve bu politikalar terk edilmelidir. Sivil toplum örgütleri olarak barışın bir insan hakkı olduğu bilinciyle Kürt Meselesinin yenilgi, zafer ve taviz gibi kavramlardan arındırılarak temel hak ve özgürlükler perspektifiyle çözülmesi gerektiğini belirtiyoruz.

Bu meselenin çözümüne katkı sağlayacak en önemli husus yargının bağımsızlığı ilkesinin sağlanması ile Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararlarının iç hukuk tarafından uygulanmasıdır. Türkiye yargısı, ulusal ve uluslararası mahkemeler tarafından yaşam hakkından İşkence yasağına, düşünce ve ifade özgürlüğünden kişi güvenliği ve özgürlüğü hakkına kadar geniş bir alanda verilen hak ihlali kararlarını uygulanarak yurttaşların adalet ve hukuka olan güvenleri sağlamalıdır. Özelikle devlet görevlileri tarafından işlenen suçların etkisiz bir yargılama ile cezasız bırakılması, siyasetçiler, akademisyenler, gazeteciler ve insan hakları savunucuları hakkında verilen tutuklama ile mahkumiyet kararları hakkında yapılan başvurular ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan yurttaşların umut hakkını konu edilen durum ile ilgili verilen hak ihlali kararlarının aradan geçen uzun zamana rağmen Anayasaya aykırı bir şekilde uygulanmıyor olması, Kürt meselesinin demokratik çözümünü uzatmakla birlikte toplumun sürece olan güvenini de zedelemektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana çözümsüz kalan ve şiddet sarmalından çıkamayan Kürt meselesinin demokratik çözümü konusunda gerekli yasal düzenlemelerin yapılması için TBMM’ye önemli rol düşmektedir. TBMM tarafından başta Terörle Mücadele Kanunu, Belediye Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve İnfaz Kanunu olmak üzere Kürt Meselesinin çözümü ve demokratik değerler önünde engel oluşturan kanunlarda değişiklik yapılmalı ve en nihayetinde coğrafyamızda yaşayan her bir yurttaşın eşitliğini sağlayacak demokratik bir Anayasa yapılmalıdır. Kürt Meselesinin güvenlikçi politikalarla çözümünden kaynaklanan ihlaller giderilmeli, geçmişle yüzleşilerek hakikat ve adalet komisyonu kurulmalıdır. Bu kapsamda başta Şeyh Sait, Seyit Rıza ve Saidi Kurdi olmak üzere mezar yerleri bilinmeyen tüm yuttaşların mezar yerleri açıklanmalıdır. Özellikle 90lı yıllarda devlete bağlı paramiliter güçler tarafından işlenen zorla kaybetme ve faili meçhul cinayetler aydınlatılmalıdır. Zorla kaybedilen yurttaşların mezar yerleri açıklanmalı, failler insanlığa karşı suçlardan yargılanmalıdır.

Değerli Basın Emekçileri;

Hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı ve demokrasi açısından son derece kaygılıyız. 2025 yılında ifade özgürlüğü, işkence ve kötü muamele yasağı, özgürlük ve güvenlik hakkı, basın özgürlüğü ve seçme ve seçilme hakkı yoğun ve sistematik bir biçimde ihlal edilmiştir. 2016 yılından beri uygulanan ve olağan bir rejim haline getirilen kayyım uygulamasına 2025 yılında da devam edilmiştir. Van Büyükşehir Belediyesi, Siirt Belediyesi, Şişli Belediyesi, Akdeniz Belediyesi ve Kağızman Belediyesine kayyım atanarak belediye başkanları tutuklanmıştır. Yine, ana muhalefet partisinin yönettiği başta İstanbul, Adana, Antalya Büyükşehir belediye başkanları olmak üzere bir çok belediye başkanı siyasi saiklerle yürütülen soruşturmalar neticesinde tutuklanmış; halk iradesi yok sayılmıştır. Yargının, tarafsız ve bağımsızlığının hiçe sayılarak sürece dahil olmasının kabulü mümkün değildir. Siyasi iktidara ve TBMM’ye 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun kayyım atanmasına cevaz veren Anayasaya aykırı 45. Maddesinin kaldırılarak kayyım rejimine ve siyasi saiklerle yürütülen operasyonlara son verilmesi çağrısında bulunuyoruz.

Bu dönemde toplantı ve gösteri yürüyüşlerine ağır ve ölçüsüz müdahaleler gerçekleştirilmiştir. Özellikle belediyelere kayyım atanmasına karşı gerçekleştirilen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde birçok yurttaş hukuka aykırı bir şekilde gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Söz konusu gösteriler boyunca yurttaşlar kolluk güçleri tarafından işkence ve kötü muameleye maruz bırakılmışlardır. Kayyım atanan kentlerde Valilik tarafından alınan kararla bütün eylem ve etkinlikler hukuka aykırı bir şekilde yasaklanmıştır.

Değerli Basın Emekçileri;

Sağlık hakkı; en temel hak olan yaşam hakkının güvencesidir; bu hak kapsamında hasta kişilerin tedavi görmelerinin engellenmesi yaşam hakkına doğrudan müdahaledir. İHD Merkezi Hapishane Komisyonunun 2025 yılı verilerine göre en az 335’i ağır olmak üzere en az 1412 hasta mahpus bu haklardan yoksun şekilde hapishanelerde tutulmaktadır. Hasta mahpusların nitelikli sağlık hizmetine erişim hakları ihlal edilmekte ve hapishane süreci mahpuslar açısından sürekli bir işkenceye dönüşmektedir. Özellikle hapishanelerde çeşitli gerekçelerle yapılan çıplak arama, ağız içi arama uygulaması, kelepçeli muayene, keyfi gerekçelerle verilen disiplin cezaları ile yapılan sürgün ve sevk uygulamaları yaygınlaşmıştır. Çıkarılan yönetmeliklerle süregelen infazdaki adaletsizlik derinleştirilmiş, İdare ve Gözlem Kurulu kararlarıyla cezasının infazını tamamlamış yüzlerce mahpus keyfi idari kararlar ile hapishanede tutulmaya devam edilmektedir. Bu durum Anayasanın kanunilik ilkesine aykırı olduğu gibi kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlaline neden olmaktadır. Mahpusların yoğun bir şekilde maruz kaldığı hak ihlallerinden biri de özel ve aile hayatına saygı ilkesidir. Binlerce mahpus ailelerin bulunduğu kentlerin çok uzağında bulunan hapishanelere tutularak haftalık görüş hakkı dahil bir çok haklarından mahrum bırakılmaktadırlar.

Değerli Basın Emekçileri;

Kadınların maruz bırakıldığı hak ihlalleri bu yıl da artarak devam etmiştir. Kadınlar sosyal yaşamlarından iş yaşamlarına kadar yaşamın bütün alanlarında hak ihlallerine maruz bırakılmaktadır. Türkiye’nin İstanbul Protokolünden çekilmesi ile birlikte kadına yönelik şiddet artmıştır. Devlet, kadınların yaşam hakkını korumak için üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmemektedir. İstanbul Protokolünden çekilme kararı ve 6284 sayılı kanunun etkin bir şekilde uygulanmaması, kadınları hedef gösteren cinsiyetçi söylemler ve kadın bedeni üzerinden geliştirilen politikalar sonucunda Türkiye’de 2025 yılında şimdiye kadar en az 421 kadının yaşam hakkı ihlal edilmiştir. Bunun yanı sıra yapılan düzenlemelerle kadınların sahip olduğu haklar kısıtlanmaktadır. Sağlık Bakanlığı tarafından alınan planlı sezaryen yasağı kararıyla kadın bedeni üzerinden geliştirilen cinsiyetçi uygulamalardan derhal vazgeçilmelidir. Kadınların haklarını koruyacak ve geliştirecek önleyici ve sosyal politikalar yaşama geçirilmelidir. Kadınların maruz bırakıldığı hak ihlallerinin önlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için İstanbul Protokolünden çekilme kararı geri alınmalı, 6284 sayılı kanun etkin bir şekilde uygulanmalıdır.

Değerli Basın Emekçileri;

Çocukların yaşam hakkı, güvenliği, sağlığı, eğitimi ve kültürel haklarını etkileyen ihlaller yapısal ve süreklilik taşıyan bir nitelik göstermiştir. Çocuklar cinsel istismara, aile içi şiddete ve toplumsal şiddete maruz bırakılmaktadır. Çocuk işçiliği ve çocuk işçi ölümleri her geçen yıl artmaktadır. Çocukların haklarına erişimini engelleyen en önemli faktörlerden biri, uzun yıllar devam eden çatışmalı ortam ve çatışmalı ortamın bıraktığı tahribatlardır. Bu süreç, çocukların yalnızca fiziksel güvenliklerini değil; psikososyal gelişimlerini, toplumsal hayata katılmalarını ve geleceğe dair güven duygularını da doğrudan etkilemektedir. Kürt Meselesinin çözülmemesi, çocukların kültürel haklarını da ciddi biçimde etkilemektedir. Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 17, 29 ve 30. Maddelerine koyduğu çekinceler; kültürel kimlik, anadil ve eğitim alanlarında çocukların haklarını sınırlamaktadır. Anadilde eğitim alamama, dilini kamusal alanda kullanamama, kültürel kimliğini özgürce yaşayamama gibi hususlar çocukların haklarını ihlal etmektedir. Bu ihlalinin giderilmesi amacıyla Türkiye tarafından çocuk hakları sözleşmesine konulan çekincelerin kaldırılarak Türkçe dışındaki dillerde eğitim yapılabilmesinin önünün açılması gerekmektedir.

Değerli Basın Emekçileri;

Birleşmiş Milletler Evrensel Bildirgesinin 78. Yılında başta Türkiye olmak üzere devletleri ve uluslararası toplumu temel insan haklarının korunması, geliştirilmesi, savaş ve çatışmaların sona erdirilmesi, ihlallerin sona erdirilmesi konusunda cesaretli olmaya ve bu yönde politikalar geliştirerek adil, onurlu ve kalıcı bir barış ortamı oluşturmaya davet ediyoruz. Tüm toplumsal meselelerin uzlaşı kültürü içerisinde çözülmesi için diyalog ve müzakere süreçlerinin güçlendirilmesi çağrısında bulunuyoruz. Barışın tüm halklar için temel bir hak olduğunun altını bir kez daha çizerek barış, insan hakları ile mümkündür diyoruz.

Kentimizde faaliyet yürüten insan hakları ve hukuk örgütleri, meslek örgütleri, sendikalar ve insan hakları savunucuları uzun yıllardır maruz kaldıkları tehdit ve yargı tacizlerine rağmen her şart ve koşulda insan hakları ve barış mücadelesi vermeye devam etmiştir. Yaşanan bu zorlu süreç içerisinde insan hakları, barış ve demokrasi mücadelesinde yaşamını yitiren tüm mücadele arkadaşlarımızı saygı ve minnetle anıyoruz.