Kullanıcı deneyiminizi artırmak için uygulamamızı indirebilirsiniz.
- Baromuz
- Merkezler & Komisyonlar
- Komisyonlar
- Merkezler
- Raporlar
- Duyurular
- Yayınlar
- Baro Bültenleri
- Diğer
- İletişim
24.10.2019
DİYARBAKIR BAROSU
DİYARBAKIR GENELİ 19/08/2019-24/08/2019 TARİHLERİ ARASINDA YAŞANAN
SEÇME-SEÇİLME HAKKI, TOPLANTI GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ HAKKI VE İFADE HÜRRİYETİ İHLAL RAPORU
KONU VE AMAÇ
Anayasa, kanunlar ve Türkiye’nin taraf olduğu temel hak ve hürriyetleri konu edinen uluslararası sözleşmelerle garanti altına alınan temel hak ve hürriyetler, 2015 Haziran tarihinden itibaren yaşanılan çatışmalı süreç ile birlikte zedelenmeye başlamıştır. 15 Temmuz 2016 tarihinde meydana gelen darbe teşebbüsü sonrası ilan edilen OHAL ile birlikte, temel hak ve hürriyetler önemli ölçüde askıya alınmış, OHAL’in kaldırılmasından sonra bir sapma rejimi olan OHAL sürecinde çıkarılan temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan KHK hükümleri, 7145 sayılı yasa ile ilgili kanunlara derc edilerek kalıcı hale getirilmiştir.
Siyasal iktidarın toplumsal barışı amaç edinen sosyal-ekonomik ve siyasal politikalar üretmekten uzak olmasının yanı sıra gün geçtikçe toplumsal barışı zedeleyen, ekonomik sorunları derinleştiren ve Kürt meselesinde ve diğer etnik ve inanç orjinli meselelerin çözümünden uzaklaşmış olması, başta Kürt halkı olmak üzere tüm Türkiye halklarının sağlıklı ve barış içinde bir ortamda yaşama haklarını elinden almıştır. Çatışmasızlık sürecini oluşturmaya endeksili olmayan, sosyolojik ve bilimsel bir perspektiften kaçınan, militer bir çizgide seyreden bu anlayış, kişi hak ve hürriyetlerine bireysel ve toplumsal alanda hunharca etki etmiştir.
Diyarbakır Barosu tarafından hazırlanan bu raporda spesifik olarak 19/08/2019 tarihinde İçişleri Bakanlığı kararnamesi ile Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk MIZRAKLI, Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı AHMET TÜRK ve Van Büyükşehir Belediye Başkanı Bedia ÖZGÖKÇE ERTAN’ ın görevden uzaklaştırılıp yerlerine Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ ne Diyarbakır Valisi Hasan Basri GÜZELOĞLU, Mardin Büyükşehir Belediyesi’ ne Mardin Valisi Mustafa YAMAN, Van Büyükşehir Belediyesi’ ne Van Valisi Mehmet Emin BİLMEZ kayyum olarak görevlendirilmiştir. Söz konusu kararın hukuksuz, gayri meşru olduğunu düşünen yurttaşlar eleştiri-protesto hakkını kullanarak “İRADEME DOKUNMA” temasıyla, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemek istemişlerdir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanmak isteyen çok sayıda yurttaş tazyikli su ve biber gazına maruz kalmış, gözaltına alınmış ve gözaltı süresince de çok sayıda kötü muamele-işkence vakası yaşanmıştır.
İşbu Rapor ile 19/08/2019-23/08/2019 tarihleri arasında Diyarbakır İli genelinde meydana gelen ifade hürriyeti, toplantı ve gösteri yürüyüş hakkı ve Seçme-Seçilme haklarına ilişkin ihlallerin tespiti ve ulusal-uluslararası kamuoyu ile paylaşımı amaçlanmıştır.
İfade özgürlüğü hakkı, sadece toplantı ve gösteri yürüyüşü bağlamında ele alınmıştır. Bunun dışında kalan ifade özgürlüğü bağlamında açılan soruşturma ve kovuşturmalar bu raporun konusu değildir.
TANIMLAR
İfade özgürlüğü en genel tanımıyla insanların görüş, kanaat, düşünce ve taleplerini birey veya kamu otoritelerince herhangi bir yaptırıma maruz kalma korkusu yaşamadan dışarıya söz, yazı veya eylem şeklinde aktarma olarak tanımlanmaktadır.
İfade hürriyetinin korunmasındaki temel amaç farklı fikir, düşünce ve kanaatlere sahip yurttaşların fikirlerini özgürce söyleyebilmesi, siyasi, sosyal, dinsel/inançsal, ekonomik, idari ve hukuksal gücü elinde bulunduranlara karşı kendi hak ve yetkilerini savunma, talepte bulunma özgürlüğüdür. Demokratik düzenlerin olmazsa olmaz haklarından biri olan ifade özgürlüğü olmadan diğer hakların kullanılması mümkün değildir.
Özellikle devletin zor kullanma gücünü elinde bulunduran otoritelerin/yöneticilerin, yönetilenler tarafından eleştirilmesi, hakim dinsel, mezhepsel, cinsel ve siyasi argümanlara karşı muhalefet edebilme, örgütlenme ve demokratik tepkilerini gösterme, düşünce özgürlüğü kapsamında yeni fikirler ortaya atma ancak ifade hürriyeti ile mümkündür.
İfade özgürlüğünün sınırlandırıldığı ya da tamamen ortadan kaldırıldığı toplumlarda birey ve mensubu olduğu toplum tek tipleştirilmeye çalışılmakta, farklı fikir ve düşüncelerin ortaya çıkması engellenmekte, otoriter/totaliter ve faşist rejimlerin ortaya çıkmasına sebep olmakta, demokratik düzen ortadan kaldırılmaktadır. Düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanılması/kullandırılmaması, bir devletin demokratik değerlerle yönetilip yönetilmediğinin temel ölçütü olarak kabul edilmektedir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı; gerçek veya tüzel kişilerin ekonomik, sosyal, siyasal, dinsel veya başka bir konu hakkında halkı aydınlatmak, tepkilerini ortaya koymak, eleştirmek veya belirli taleplerde bulunmak amacıyla açık veya kapalı yer toplantıları veya gösteri yürüyüşleri düzenleme olarak tanımlanmaktadır.
Toplantı gösteri yürüyüşü hakkı ifade özgürlüğünün kullanış biçimlerinden biridir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile yurttaşların; barışçıl bir şekilde eleştirilerini yapabilmeleri, öneri ve isteklerini dile getirebilmeleri, örgütlenme olanaklarına sahip olabilmeleri ve kamuoyu oluşturup otoritelerin dikkatini çekebilmeleri hedeflenmektedir.
İfade hürriyeti ve onun kullanma biçimlerinden biri olan toplantı gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına getirilen kısıtlamalar; o ülkede demokrasinin standardını, çoğulculuk ilkesine saygıyı, muhalefet odaklarına karşı toleransı, iktisadi, siyasi ve medeni haklarını kullanıp kullanmadığıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani AİHM’nin deyimiyle “ifade özgürlüğü, demokratik toplumun vazgeçilmez unsurudur”.
İfade özgürlüğü ve onun kullanma biçimlerinden biri olan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı diğer temel hak ve hürriyetlerle doğrudan bağlantılıdır. Pozitif hukuk normları ile idari ve yargısal faaliyetler ilgili hakkın kullanılmasını sınırlandırma veya engel olma; aynı zamanda örgütlenme özgürlüğü, siyasal ve sosyal faaliyetlere katılma hakkı, mülkiyet hakkı, seçme ve seçilme hakkı gibi diğer temel hak ve hürriyetlerinde engellenmesi veya sınırlandırılması sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle toplantı gösteri yürüyüşü hakkının özgürce ve sınırlandırılmadan kullanılması, diğer temel hak ve özgürlüklerin de yurttaşlarca etkili bir şekilde devlet koruması altına alınması anlamına gelmektedir. Hakkın kullanılmasına yönelik getirilen sınırlamalar, demokratik toplum düzeninin devamlılığı, ölçülülük ilkesine uygun ve hakkın özünü ortadan kaldıracak derecede olmamalıdır.
Seçme ve seçilme hakkı, kişiye devlet yönetiminde yer alacak kimseleri seçebilme imkânı ile birlikte, kişinin kendisinin devlet yönetimine seçilebilmesini mümkün kılan, böylelikle kişinin devlet yönetimine iştirakini sağlayan, siyasal nitelikteki iki ayrı hakkı ifade etmektedir.
Seçim, seçme ve seçilme hakkı da dâhil olmak üzere çok boyutlu bir niteliği haizdir. Demokratik seçimler en kısa ifade ile özgür ve adil seçimler olarak tanımlanabilir. Devlet, kişiler ve siyasi partiler demokratik seçimlerin tesisi bakımından farklı yükümlülüklere tabidirler. Seçimlerin demokratik (ya da özgür ve adil) bir nitelik kazanabilmesi için taşıması gereken şartlar, yalnızca oy hakkının demokratik ilkeleri ile sınırlı değildir. Bunun yanında, seçme ve seçilme hakkına doğrudan ya da dolaylı olarak etki eden hak ve özgürlüklerin tanınması ve güvence altına alınması da gerekir.
TÜRKİYE HUKUKUNDA DÜŞÜNCE VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ, TOPLANTI GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ HAKKI, SEÇME VE SEÇİLME HAKKINA İLİŞKİN MEVZUAT
Pozitif hukuk bakımından Türkiye’de uygulanan kurallar sadece ülkesel bazda kabul edilen yasalar olmayıp, aynı zamanda usulüne göre kabul edilmiş temel hak ve hürriyetleri konu edinen uluslar arası sözleşmeler de kanun hükmünde hatta üstünde kabul edilmektedir. Bu açıdan normatif hukuku değerlendirirken, özellikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin taraf olmuş olduğu sözleşmelerden, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ile yargı yetkisini kabul etmiş olduğu İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi İçtihatları da göz önünde bulundurulmalıdır.
1982 Anayasası’nın “Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma” başlıklı Madde 90/4. Maddesi “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” Demekle normlar hiyerarşisinde uluslararası sözleşmelerin üst norm olarak kabul edileceğini belirtmiştir.
1-Düşünce ve İfade Özgürlüğü Konusunda Temel Yasal Mevzuat
İfade özgürlüğü; demokratik toplumun gereği ve temel insan haklarından biridir. Anayasa’nın 25 ve 26 maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9 ve 10. maddelerinin yanı sıra Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 19. maddesi de ifade özgürlüğünü koruma altına almaktadır.
1982 Anayasa’sının “Düşünce ve kanaat hürriyeti” hürriyeti başlıklı 25. Maddesi “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” Düşünce ve ifade özgürlüğünü düzenlemiş devamı “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlıklı 26. Maddesiyle“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.” Demiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. Maddesi“Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.” Demekle düşünce ve ifade özgürlüğü koruma altına alınmıştır.
2-Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı Temel Yasal Mevzuat
Toplantı ve gösteri hakkı; ifade özgürlüğünün toplu kullanımı ve özgün bir biçimi olarak; demokratik toplum düzeninin, çoğulcu siyasal yaşamın gereği olarak, Anayasanın 34. Maddesi ile AİHS 11. Maddesi ile korunan temel hak ve özgürlükler arasındadır.
1982 Anayasası’nın “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı” başlıklı 34. Maddesi “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” Demekte, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin “Toplantı Ve Dernek Kurma Özgürlüğü” başlıklı 11. Maddesi “Herkes asayişi bozmayan toplantılar yapmak, dernek kurmak, ayrıca çıkarlarını korumak için başkalarıyla birlikte sendikalar kurmak ve sendikalara katılmak haklarına sahiptir.” Düzenlemesini getirmiştir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına uygulanacak şekil, şart ve usuller ile gerçek ve tüzelkişilerin düzenleyecekleri toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yerini, zamanını, usul ve şartlarını, düzenleme kurulunun görev ve sorumluluklarını, yetkili merciin yasaklama ve erteleme hallerini, güvenlik kuvvetlerinin görev ve yetkileri ile yasakları ve ceza hükümleri ise 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ile düzenlenmiştir.
2911 Sayılı Kanundaki usul ve esaslar; mülki/idare amirleri ve emrindeki kolluk kuvvetleri tarafından dar olarak yorumlanmakta, hakkın özünü ortadan kaldıracak pratiklere uygulama ve müdahaleler ve yargı mercilerinin özgürlükleri daraltıcı yorumlarıyla oluşturulan içtihatlarla, hakkın özü ortadan kaldırılmaktadır. İş bu nedenle esas olarak aldığımız anayasa, uluslararası sözleşmeler ile Anayasa Mahkemesi ile İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin içtihatları göz önünde bulundurularak uygulama yapılmalıdır.
3-Seçme ve Seçilme Hakkı Temel Yasal Mevzuat
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi 21. Madde, 16 Aralık 1966 tarihinde kabul edilen Birleşmiş Milletler Medenî ve Siyasî Haklar Sözleşmesi 25. Madde ve AİHSEk 1 Nolu Protokulün 3. Maddesi herkesin adil, demokratik ve dürüst seçimler aracılığı ile ülke yönetimine katılma hakkından bahsetmiştir. Hatta öyleki seçme ve seçilme hakkına AİHS içindeki tek siyasi hak olarak yer verilmiştir.
Anayasa’ nın Seçme, Seçilme ve Siyasi Faaliyette Bulunma Hakları başlıklı 67. Maddesi’ nde “Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak, seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve halk oylamasına katılma hakkına sahiptir.” Denilmiştir. 02/05/1961 tarihinde Resmi Gazete’ de yayınlanarak yürürlüğe giren 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun seçim mevzuatının temel kanunudur. 298 Sy Kanun’ un 1. Maddesinde “Özel kanunlarına göre yapılacak Cumhurbaşkanı, milletvekili, il genel meclisi üyeliği, belediye başkanlığı, belediye meclisi üyeliği, muhtarlık, ihtiyar meclisi üyeliği, ihtiyar heyeti üyeliği seçimlerinde ve Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halk oyuna sunulmasında bu Kanun hükümleri uygulanır.” Denilmiştir. |
Anayasa’ nın 127. Maddesi’ nde “Mahalli idarelerin seçilmiş organlarının, organlık sıfatını kazanmalarına ilişkin itirazların çözümü ve kaybetmeleri, konusundaki denetim yargı yolu ile olur. Ancak, görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan mahalli idare organları veya bu organların üyelerini, İçişleri Bakanı, geçiçi bir tedbir olarak, kesin hükme kadar uzaklaştırabilir.” Denilmiştir. Yine 13/07/2005 tarihinde Resmi Gazete’ de yayınlanarak yürürlüğe giren 5393 Sayılı Belediye Kanunu’ nunBelediye başkanlığının boşalması hâlinde yapılacak işlemler başlıklı 45. Maddesinde; “Belediye başkanlığının herhangi bir nedenle boşalması durumunda, vali tarafından belediye meclisinin on gün içinde toplanması sağlanır. Meclis, birinci başkan vekilinin, onun bulunmaması durumunda ikinci başkan vekilinin, onun da bulunmaması durumunda en yaşlı üyenin başkanlığında toplanarak; a) Belediye başkanlığının boşalması veya seçim dönemini aşacak biçimde kamu hizmetinden yasaklanma cezasının verilmiş olması durumunda bir başkan, b) Başkanın görevden uzaklaştırılması, tutuklanması veya seçim dönemini aşmayacak biçimde kamu hizmetinden yasaklama cezası alması durumunda bir başkan vekili, Seçer. (Ek fıkra: 15/8/2016-KHK-674/38 md.; Aynen Kabul: 10/11/2016-6758/34 md.) Ancak, belediye başkanı veya başkan vekili ya da meclis üyesinin terör veya terör örgütlerine yardım ve yataklık suçları sebebiyle görevden uzaklaştırılması veya tutuklanması ya da kamu hizmetinden yasaklanması veya başkanlık sıfatı veya meclis üyeliğinin sona ermesi hallerinde 46 ncı maddedeki makamlarca belediye başkanı veya başkan vekili ya da meclis üyesi görevlendirilir. Görevlendirilecek kişinin seçilme yeterliğine sahip olması şarttır. Görevden uzaklaştırılan veya tutuklanan belediye meclisi üyesinin istifa etmesi halinde de bu fıkra hükümleri uygulanır. Bu fıkra gereğince belediye başkanı veya başkan vekili görevlendirilen belediyelerde bütçe ve muhasebe iş ve işlemleri valilik onayı ile defterdarlığa veya mal müdürlüğüne gördürülebilir. Bu belediyelerde belediye meclisi, başkanın çağrısı olmadıkça toplanamaz. Meclisin, encümenin ve komisyonların görev ve yetkileri 31 inci maddede belirtilen encümen üyeleri tarafından yürütülür. Belediye başkanı veya başkan vekili belediye meclis üyeleri arasından ve gizli oyla seçilir. İlk iki oylamada üye tam sayısının üçte iki ve üçüncü oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğu aranır. Üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü oylama yapılır. Dördüncü oylamada en fazla oy alan üye, belediye başkanı veya başkan vekili seçilmiş olur. Oyların eşitliği durumunda kur'a çekilir. Birinci fıkranın (b) bendi uyarınca başkan vekili seçildikten sonra belediye başkanlığının (a) bendinde belirtilen nedenlerle boşalması durumunda bu maddeye göre belediye başkanı seçilir. Yeni seçilen belediye başkanının görev süresi, yerine seçildiği başkanın görev süresi ile sınırlıdır. Başkan vekili, yeni başkan seçilinceye veya görevden uzaklaştırılmış ya da tutuklanmış olan başkan göreve dönünceye kadar görev yapar. Belediye başkanı veya başkan vekili seçilinceye kadar belediye başkanlığı görevi, meclis birinci başkan vekili, bulunmaması durumunda ikinci başkan vekili, onun da bulunmaması durumunda vali tarafından görevlendirilecek bir kamu görevlisi tarafından yürütülür. Belediye başkanı veya başkan vekili seçimi en geç onbeş gün içinde tamamlanmadığı takdirde belediye meclisinin feshine ilişkin hükümler uygulanır.” denilmiştir. Belediye başkanı görevlendirilmesi başlıklı 46. Maddede;“Belediye başkanlığının herhangi bir nedenle boşalması ve yeni belediye başkanı veya başkan vekili seçiminin yapılamaması durumunda, seçim yapılıncaya kadar belediye başkanlığına büyükşehir ve il belediyelerinde İçişleri Bakanı, diğer belediyelerde vali tarafından görevlendirme yapılır. Görevlendirilecek kişinin belediye başkanı seçilme yeterliğine sahip olması şarttır.” Denilmiştir. Görevden uzaklaştırma başlıklı 47. Maddede; “Görevleriyle ilgili bir suç nedeniyle haklarında soruşturma veya kovuşturma açılan belediye organları veya bu organların üyeleri, kesin hükme kadar İçişleri Bakanı tarafından görevden uzaklaştırılabilir. Görevden uzaklaştırma kararı iki ayda bir gözden geçirilir. Devamında kamu yararı bulunmayan görevden uzaklaştırma kararı kaldırılır. Görevden uzaklaştırılanlar hakkında; kovuşturma açılmaması, kamu davasının düşmesi veya beraat kararı verilmesi, davanın genel af ile ortadan kaldırılması veya görevden düşürülmeyi gerektirmeyen bir suçla mahkûm olunması durumunda görevden uzaklaştırma kararı kaldırılır” denilmiştir. |
|
Bu rapora konu olan 19/08/2019 tarihinde İçişleri Bakanlığı kararnamesi ile Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir Belediyesine kayyum atanarak seçilmiş belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılması, yerine Bakanlık tarafından belirlenen kayyumların getirilmesi, belediye meclisinin toplanmayarak fiilen feshedilmiş olması, yukarıda izah ettiğimiz mevzuat hükümlerinden de anlaşılacağı üzere OHAL döneminde 15/08/2016 tarihli 674 Sayılı KHK’ nın 38. Maddesi ile getirilen hükümlere dayanmaktadır. Gerek bu hükümlerin bir olağanüstü dönem KHK’ sı ile getirilmiş olması gerekse de kanunun bu hükümler getirilmeden önceki halinde belirtilen meclis içinden geçici bir başkan ve vekilinin seçilebileceğine yönelik hükmün işlevsiz kılınması seçme ve seçilme hakkının etkin ve etkili kullanılmasını dolayısıyla bu hakkın özünü olumsuz şekilde etkilemiştir.
DÜŞÜNCE VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ, TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ HAKKI,
SEÇME VE SEÇİLME HAKKINA İLİŞKİN
ANAYASA MAHKEMESİ VE AİHM İÇTİHATLARI IŞIĞINDA GENEL DEĞERLENDİRME
1- Düşünce ve İfade Özgürlüğü Bakımından
AİHM ifade özgürlüğüne müdahale için, müdahalenin kanunla öngörülmesi, meşru amacın varlığı, demokratik toplumda gereklilik şartlarının muhakkak oluşması gerektiğini açıkça bütün kararlarında belirtmiştir.
AİHM, ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun temel değerlerinden biri olduğunu hatırlatmaktadır. 10. maddenin 2. paragrafı uyarınca bu, sadece kabul gören ya da zararsız veya kayıtsızlık içeren " bilgiler " veya " fikirler " için değil, aynı zamanda Devlet'i ya da halkın bir kesimini kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir. Bunlar, bir "demokratik toplumun" olmazsa olmaz çoğulculuk, hoşgörü ve her türlü düşünceye açıklık anlayışının gerekleridir. 10. maddede belirtilen şekilde bu özgürlük, ancak harfiyen uyulması gereken ve ikna edici bir şekilde tespit edilmesi gereken bazı istisnalara tabidir. AİHM, daha sonra 10. maddenin 2. paragrafında belirtilen anlamda "zaruri" sıfatının "acil bir sosyal ihtiyaç" anlamına geldiğini hatırlatmaktadır. Sözleşmeci Devletler anılan ihtiyacın mevcut olup olmadığının değerlendirilmesi konusunda belli bir takdir yetkisine sahiptir, ancak bağımsız bir mahkeme tarafından verilenler de dahil olmak üzere, tabi olduğu yasama ve kararları kapsayacak şekilde Avrupa denetimi ile iç içe olmalıdır. Gerçekten de, AİHS'nin 10. maddesinin 2. paragrafı, ifade özgürlüğünün büyük önem taşıdığı siyasi konuşmalar veya tartışmalara ilişkin ya da kamu çıkarları alanında sınırlamayı oldukça dar bir alanda tutmaktadır. İfade özgürlüğü siyasi partiler ve aktif mensupları için çok daha değerli olup, bir siyaset adamının ifade özgürlüğüne bir müdahale söz konusu olduğunda, özellikle bu kişi muhalefet partisinin mensubu ise, AİHM'nin bunu daha sıkı denetlemesi gerekir. Ayrıca, izin verilebilir eleştirilerin sınırları, hükümet ile ilgili olduğunda, sade vatandaşlar veya siyasetçilere kıyasla daha geniş tutulmalıdır.
Özellikle AİHM Faruk Temel/Türkiye davasında “Bu bağlamda AİHM, Hükümetin, egemen konumu itibarıyla, özellikle muhaliflerinin haksız saldırı ve eleştirilerine farklı yollardan cevap verme imkânı olduğu durumlarda, ceza yolunu belli sınırlar çerçevesinde kullanması gerektiğini” hatırlatmaktadır. (Gerçekten de, demokratik bir Devlet'in yetkilileri, özellikle mevcut davadaki açıklamada olduğu gibi Kürt sorunu, Irak savaşı, Türkiye'deki cezaevlerinin ve Abdullah Öcalan da dahil tutukluların durumu ile ilgili bir eleştiriyi hoşgörü ile karşılamalıdır. AİHM, üstelik kabul edilebilir eleştiri sınırlarının hükümet için sade vatandaşa kıyasla daha geniş tutulması gerektiğini hatırlatmaktadır, diyerek benzer davamızda olduğu üzere siyasetçilerin ifade özgürlüğünün daha geniş tutulması gerektiğine karar vermiştir.
2-Toplantı Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı Bakımından
2911 Sayılı Yasanın toplantı ve gösterilerin düzenlenmesine ilişkin getirdiği şekli koşulların, toplantı ve gösteri hakkının özünü ortadan kaldıracak şekilde yorumlanması mümkün değildir. AYM kararları ve AİHM içtihatlarında 2911 Sayılı Yasanın bu neviden hükümleriyle ilgili aynı yorum esasları benimsenmiştir.
AİHM içtihatlarında, devletlerin yasayla toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını idari açıdan bazı düzenlemelere tabi tutabileceği kabul edilmektedir. Ancak, bu düzenlemelerin hiç birinin toplantı ve gösteri hakkının kullanılmasını ortadan kaldıracak şekilde uygulanamayacağı kabul edilmektedir.
AİHM’e göre, şiddet içermeyen barışçıl gösterilerin tam bir özgürlükten yararlanarak gerçekleştirilmesi esastır. Bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün yasadışı olması veya yasalara aykırı olarak düzenlenmesi tek başına toplantı veya yürüyüşü hakkına müdahaleyi haklı kılmaz.
“AİHM, bildirim yapılmadığı takdirde, gösterinin kanun dışı olacağına kanaat getirmektedir. Başvuran da buna itiraz etmemektedir. Ancak AİHM, kanundışı bir durumun toplantı özgürlüğünün ihlal edilmesini haklı göstermeyeceğini hatırlatmaktadır. (Cisse-Fransa, no: 51346/99).
Anayasa Mahkemesi, 25.03.2015 tarih ve 2013/2394 başvuru nolu Osman Erbil kararında; 2911 s. Yasanın 10. Maddesine uygun bildirim şartı yerine getirilmemesinin tek başına barışçıl gösteri hakkının sınırlanmasına gerekçe olmayacağı belirtilmiştir; “52. Anayasa'nın 34. maddesinde herkesin ‘önceden izin almaksızın’ barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı güvence altına alınmıştır. Bu çerçevede 2911 sayılı Kanun'un 10. maddesinde toplantı ve gösteri yürüyüşleri için bildirim usulü kabul edilmiştir. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin izin veya bildirim usulüne bağlanması, bu usullerin amacının, her türlü toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkanı sağlamak olduğu sürece, genel olarak hakkın özüne dokunmaz. Bu kapsamda, izin ve bildirim usullerinin uygulanması toplanma hakkının etkin kullanılması imkânını sağlamak içindir. Derhal tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlarda ve protesto barışçıl yöntemlerle yapıldığında, bu tür bir eylemin, sadece bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmediği gerekçesiyle dağıtılması barışçıl toplantı hakkına ölçüsüz bir sınırlama olarak değerlendirilmelidir (bkz. Bukta ve diğerleri/Macaristan, § 36; Oya Ataman, §§ 38-39, Balçık ve diğerleri/Türkiye, B.No: 25/02, 26/2/2008, § 49, Samüt Karabulut/Türkiye, B.No: 16999/01, 27/1/2009, §§ 34-35).”
Bu içtihatlar ışığında, kolluk güçleri yahut mülki amirlerin yasaklamaları, yasa dışı ilan etmeleri, dağılın uyarısı yapmalarının barışçıl bir toplantı veya gösteriyi suç haline getirmeye yetmediği gibi, bu tür müdahalelerin AY 34 ve AİHS 11. Madde ihlali olduğu dikkate alınmalıdır. Sonuç olarak;
- Toplantı ve gösteri özgürlüğü, demokratik bir toplumda hem siyasi iktidarın kamuoyu tarafından bir denetlenme şeklidir. Hem de yurttaşların, derneklerin, siyasi kurumların kendi düşüncelerini kamuoyuyla ses getirecek şekilde paylaşarak, baskı gücü oluşturma yoluyla demokratik siyasal yaşama bir katılma biçimidir.
- Toplantı ve gösteride dile getirilen görüşlerin belli kesimlerde tepkiye neden olması, engelleme veya soruşturulmasına, kamu davası açılmasına gerekçe olamaz.
-Toplantı veya gösterinin, trafiği engellemesi yahut belirli ölçüde karışıklığa yol açması, sınırlandırılmasına gerekçe olamaz.
- Toplantı ve gösteri şekil olarak sınırlandırılmamıştır. Miting, yürüyüş, oturma eylemi, işgal, insan zinciri, vb. çok çeşitli şekillerde yapılabilir.
- Mekan sınırı yoktur. Gösteriyi düzenleyenler, eylemlerinin etkili olması için gösteri yerini belirleme özgürlüğüne de sahiptir.
- Gösteriye katılanların bir kısmının şiddete başvurmuş olması yahut şiddet çağrısı yapması gösterinin bütününü yasaya aykırı hale getirmediği gibi, şiddete katılmamış olan göstericilerin cezalandırılmasının gerekçesi de olamaz.
3-Seçme ve Seçilme Hakkı Bakımından
Serbest ve demokratik seçim hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (“Sözleşme”) Ek 1 No.lu Protokol’ün 3. maddesi ile güvence altına alınmaktadır. Avrupa’da serbest seçim hakkının korunması büyük önem arz etmektedir; zira söz konusu hak Mahkeme için “gerçekten demokratik siyasal bir rejimin temel ilkelerinden biridir”. Mahkeme “aktif” ve “pasif” seçim hakkı, yani seçime oy kullanarak katılma hakkı ile seçimlerde aday olma hakkı arasında ayrıma gitmektedir. Nitekim AİHS Ek 1 Nolu Protokulün 3. Maddesinde“Yüksek sözleşen Taraflar yasama organının seçiminde halkın, kanaatinin özgürce açıklanmasını sağlayacak koşullar içinde, makûl aralıklarla, gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt ederler.” Denilmiştir.
Sözleşmenin “Serbest seçim hakkı” nı düzenleyen bu maddesi, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi tarafından ilk kez Mathieu Mohin ve Clerfayt Belçika’ ya karşı davasında yorumlanmış, oy hakkının ölçütleri bu kararda belirlenmiş ve İHAM daha sonra baktığı davalarda esas olarak bu karara göndermede bulunmuştur. Mahkeme kararda şöyle demektedir: “Sözleşme’nin Başlangıç’ına göre, temel insan hakları ve özgürlükleri en iyi şekilde, ‘etkili bir siyasal demokrasi’ tarafından korunabilir. Birinci Protokolün 3. maddesi, demokrasinin karakteristik bir prensibini içerdiğinden, bu madde Sözleşme sisteminde birincil bir öneme sahiptir.” Diyerek etkili siyasal demokrasi kavramını tartışmıştır.
Ek 1 Nolu Protokol’ ün 3 maddesi, Sözleşme sisteminde vatandaşlar lehine tanınmış tek siyasi hak olma özelliğine sahiptir. Bu güvence, temel hakların korunması ile demokrasi arasındaki sıkı ilişkinin açık bir örneği olarak büyük öneme sahiptir. Böylelikle Sözleşme’nin Başlangıç’ında zikredilen demokrasi ile de doğrudan bir bağlantı kurulmuş olmaktadır.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 21. Maddesinde; “Herkes, doğrudan ya da özgürce seçilmiş temsilcileri aracılığı ile ülkesinin yönetimine katılma hakkına sahiptir. Herkes, ülkesinin kamu hizmetlerine eşit olarak girme hakkına sahiptir. Halkın iradesi kamu otoritesinin temelidir; bu irade gizli ya da serbestliği sağlayacak benzeri yöntemlerle genel ve eşit oy ilkesine uyularak yapılacak olan dönemsel ve dürüst seçimlerle belirir.” Denilmektedir.
BM Genel Kurulunca 16 Aralık 1966 tarihinde kabul edilen ve Türkiye’ nin 15/08/2000 yılında imzaladığı Birleşmiş Milletler Medenî ve Siyasî Haklar Sözleşmesi 25. Maddesinde“Her yurttaş 2. maddede (Her devlet, kendi ülkesinde bulunan ve kendi yetkisine tabi herkese ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da herhangi başka türlü fikir, ulusal veya toplumsal köken, servet, soy gibi durumlara dayanan hiçbir ayırım yapmaksızın) belirtilen ayrımlar ve makul olmayan kısıtlamalar yapılmaksızın: Doğrudan doğruya kendisi yahut serbestçe seçilmiş temsilcileri aracılığıyla kamu yönetimine katılma, Genel ve eşit oya dayalı ve seçmenlerin özgür iradesinin ifadesini sağlayacak gizli oyla yapılan gerçek periyodik seçimlerde oy verme ve seçilme; Genel eşitlik şartları içinde, ülkesinin kamu hizmetlerine girme hak ve imkanına sahiptir.” Denilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, gerek AİHS gerekse de uluslararası diğer metinler ve bazı kriterler ışığında seçme ve seçilme hakkının ihal edildiğine ilişkin sayısız karar vermiştir.
Nitekim AİHM Lykourezos/Yunanistan davasında milletvekilliği ile bağdaşmayan bir görevden dolayı, milletvekilliği sıfatının sona erdirilmesi konusunu ele almıştır. Anayasa 57. Maddesine göre milletvekili iken başka işte çalışması(avukatlık yapması)) sebebiyle, Yüksek mahkemece başvurucunun milletvekilliği sıfatının sona erdiğine karar vermiştir. Bunun üzerine başvurucu, milletvekilliğinin sona erdirilmesi kararının seçilme hakkına ve seçtikleri adayı seçim döneminin sonuna kadar görevde görmek istemeleri yönündeki seçmen iradesine aykırılık oluşturduğunu ileri sürerek AİHM’e başvurmuştur. Mahkeme başvurucunun hukuka uygun şekilde seçildiğini, yani seçimin Anayasaya ve seçim hukuku sistemine uygun şekilde gerçekleştiğini tespit etmiştir, devamında “Seçimlerin yapıldığı esnada ne seçmenler ne de seçilenler, bir milletvekilinin seçildikten sonra milletvekilliği yanında aynı zamanda eski mesleğini sürdürmeye devam etmesinin milletvekilliğiyle bağdaşmadığını bilmemektedir. Mahkeme, tartışma konusu bağdaşmazlığa ilişkin düzenlemenin parlamento seçimlerinden önce 2000 yılında geçerli olduğu yönündeki hükümetin itirazını ikna edici bulmamıştır. Yasama döneminin başlamasından önce bir mesleğin icrasından dolayı milletvekilliğinin sona erdirilmesi hem başvurucu hem de seçmenler açısından şaşırtıcı olmuştur. Bu nedenler serbest seçim hakkı ihlal edilmiştir” Demiştir. Ek 1 Protokol 3. maddenin sağladığı güvence içi boş bir güvence olsaydı, seçimlerde aday olanlar ve seçmenler, her zaman keyfi olarak haklarından yoksun bırakılabilirdi. Bu açıklamalar altında Mahkeme, Yunan Yüksek Mahkemesi’nin sonradan yürürlüğe sokulan Yunan Anayasası’nın 57. maddesine göre karar verdiğini, oysa başvurucunun seçildiği dönem dikkate alındığında seçilmesinin hukuka uygun olduğunu belirtmiştir. Yunan Yüksek Mahkemesi, başvurucunun seçimini iptal etmek suretiyle başvurucuyu Parlamento’da temsilci olarak görmek isteyen seçmen iradesini yok saymıştır. Bu halkın temsilcilerinin seçimindeki doğruluk ve güven ilkesine aykırılık oluşturur. Hükümet, demokratik düzeni korumak üzere hemen yürürlüğe soktuğu katı bağdaşmazlık düzenlemesi konusunda ikna edici sebepler gösterememiştir. Sonuç olarak, serbest seçim hakkının ihlal edildiğine ilişkin söz konusu karar verilmiştir.
Gerek2002 tarihli Selim Sadak ve Diğerleri/Türkiye davası, gerek Nisan 2007 tarihli Kavakçı/Türkiye, Sılay/Türkiye ve Ilıcak/Türkiye davasında AİHM, Türkiye’ deki seçim sistemi ve mevzuatının eksikliklerini değerlendirmiş ve hukuka aykırı olan uygulamaların kaldırılması gerektiği vurgulayarak, bu minvalde başvurucuların seçme ve seçilme hakkının, AİHS’ teki karşılığı ile serbest seçim hakkın ihlal edildiği tespitini yapmıştır.
19/08/2019-23/08/2019 TARİHLERİ ARASINDA DİYARBAKIR İLİ GENELİNDE YAŞANAN
DÜŞÜNCE VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ, TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ HAKKI,
SEÇME VE SEÇİLME HAKKINA İLİŞKİN HAK İHLALLERİ
Özetle; tarafımızca yapılan araştırma ve incelemelerde yukarıda detayları verildiği üzere 19/08/2019 tarihinde seçilmiş belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılmış, Türkiye geneli 418 kişinin gözaltında alınmış, 37 belediye çalışanı açığa alınmış, kayyum atamalarından sonra belediye meclisinin toplanmasına izin verilmemiş, 19/08/2019 ve 24/08/2019 tarihleri arasında Diyarbakır İli genelinde bildiri dağıtma, pankart asma, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme, basın açıklaması yapma gibi etkinlikler engellenmiş, şehir merkezinde bulunan bazı cadde ve sokaklar trafiğe kapatılmış, başka kentlerden gelip il merkezinde yapılacak toplantı gösteri ve yürüyüşlerine katılmak isteyenlerin kente girişleri engellenmiş, HDP İl ve İlçe binalarında milletvekilleri ve parti yöneticileri de dahil olmak üzere giriş-çıkışlara izin verilmemiş, kolluk kuvvetlerinin müdahaleleri sonrası onlarca yurttaş gözaltına alınmış ve işkence ve kötü muameleye maruz kalmıştır.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Bu rapora konu olan 19/08/2019 tarihinde İçişleri Bakanlığı kararnamesi ile Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir Belediyesine kayyum atanarak seçilmiş belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılması, yerine Bakanlık tarafından belirlenen kayyumların getirilmesi, belediye meclisinin toplanmayarak fiilen feshedilmiş olması, yukarıda izah ettiğimiz mevzuat hükümlerinden de anlaşılacağı üzere OHAL döneminde 15/08/2016 tarihli 674 Sayılı KHK’ nın 38. Maddesi ile getirilen hükümlere dayanmaktadır. Gerek bu hükümlerin bir olağanüstü dönem KHK’ sı ile getirilmiş olması gerekse de kanunun bu hükümler getirilmeden önceki halinde belirtilen belediye meclisi içinden geçici bir başkan ve vekilinin seçilebileceğine yönelik hükmün işlevsiz kılınması seçme ve seçilme hakkının etkin ve etkili kullanılmasını dolayısıyla bu hakkın özünü olumsuz şekilde etkilemiştir.
Nitekim İnsan Hakları Evrensel Bildirisi 21. Madde, 16 Aralık 1966 tarihinde kabul edilen Birleşmiş Milletler Medenî ve Siyasî Haklar Sözleşmesi 25. Madde ve AİHS Ek 1 Nolu Protokulün 3. Maddesi herkesin adil, demokratik ve dürüst seçimler aracılığı ile ülke yönetimine katılma hakkından bahsetmiştir. Hatta öyleki seçme ve seçilme hakkına AİHS içindeki tek siyasi hak olarak yer verilmiştir. AİHM Lykourezos/Yunanistan davasında mahkeme, Ek 1 Protokol 3. maddenin sağladığı güvence keyfi ve siyasi muamelelerin ortaya çıkmasını engellemek için düzenlendiğini vurgulamıştır. AİHM kararına göre, Yunan Yüksek Mahkemesi, başvurucunun seçimini iptal etmek suretiyle başvurucuyu Parlamento’da temsilci olarak görmek isteyen seçmen iradesini yok saymıştır. Bu halkın temsilcilerinin seçimindeki doğruluk ve güven ilkesine aykırılık oluşturur. Sonuç olarak, serbest seçim hakkının ihlal edildiğine ilişkin söz konusu karar verilmiştir.
Ayrıca Bakanlık açıklamasından anlaşıldığı üzere, görevden uzaklaştırılan seçilmiş belediye başkanları için gerekçe olarak gösterilen soruşturma dosyası içeriklerinin hukuk dışı ve keyfi olduğu, bu dosyaların pek çoğunun seçimden önceki tarihlere ilişkin olduğu, seçilmiş belediye başkanlarının görev sırasında çekilmiş bazı video ve görüntülerinin hükümete yakın basın-yayın kuruluşları tarafından manipüle edildiği, kısıtlamada AİHM’ in serbest seçim hakkının kullanımına ilişkin ortaya konulan kriterlerine uyulmadığı, kararın gayri hukuki öğeler taşıdığı hususları birlikte değerlendirildiğinde söz konusu kararın geri alınması gerekliliği hukuken zorunludur.
Yurttaşların kendi kişisel iradesi veya üyesi/sempatizanı olduğu yasal kurumlar tarafından yapılan çağrılar sonrası düzenlemiş/katılmış olduğu toplantı ve gösteri yürüyüşlerini, yasadışı örgütlerin tüm toplum kesimlerine yönelik genel ve soyut çağrılarının olduğundan bahisle örgüt üyeliği şeklinde cezalandırmak kabul edilebilir değildir. Yapılan her toplantı gösteri yürüyüşünü örgüt çağrısı yapıldığından dolayı TCK 220/6 maddesi bağlamında değerlendirip yurttaşların “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına eylem ve faaliyetlerde bulunmasından dolayı örgüt üyeliğinden” suçundan cezalandırmak toplantı gösteri yürüyüşü hakkı ve ifade özgürlüğü hakkını ağır ceza konusu haline getirmekte, yurttaşların toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanmaktan korkmalarına, caymalarına sebep olmaktadır. Yeri gelmişken Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04.03.2008 gün, 2007/9-282 E. ve 2008/44 K. sayılı kararında belirtildiği“Örgüt adına suç işlendiğinin söylenebilmesi için örgütün eylem çağrısının muhatabı belirsiz bir topluluğa değil, doğrudan doğruya fiili icra edecek kişiye yöneltilmiş olması gerekir.” tespitinin bu şekilde göz ardı edilmesi hukuka aykırı yargı kararlarının verilmesine sebep olmaktadır.
- Seçme ve seçilme hakkı, serbest seçim hakkı kapsamında, seçtikleri adayları temsilci olarak görmek isteyen seçmen iradesinin tecellisi, bir hak olduğundan söz konusu Bakanlık kararının geri alınması,
- İfade hürriyetini sınırlandırıcı veya ortadan kaldırıcı engellemeler ve kararlardan vazgeçilmesi,
- Özellikle toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanan yurttaşların haklarını sınırlandırıcı/engelleyici/ortadan kaldırıcı müdahalelerden idari/mülki amirlerin sakınması, kolluğun demokratik yasal mevzuat çerçevesinde müdahalede bulunmaması
- Özellikle siyasi parti faaliyetini engelleyici uygulamalardan uzak durulması,
- Hakları ihlal edilen yurttaşların anayasal hak kapsamında kullanmış olduğu hakların suça konu yapılarak cezai yaptırıma tabi tutulmaması gerekmektedir.
DİYARBAKIR BAROSU
DİYARBAKIR GENELİ 19/08/2019-24/08/2019 TARİHLERİ ARASINDA YAŞANAN
SEÇME-SEÇİLME HAKKI, TOPLANTI GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ HAKKI VE İFADE HÜRRİYETİ İHLAL RAPORU