Uygulamamızı İndirin

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için uygulamamızı indirebilirsiniz.

Hemen İndir
ÇOCUKLARI KORUMAK ZORUNDASINIZ…

19.11.2017

ÇOCUKLARI KORUMAK ZORUNDASINIZ…

 

Bilindiği üzere Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilmiştir. Sözleşmenin kabul günü olan 20 Kasım aynı zamanda Dünya Çocuk Hakları Günü olarak da ilan edilmiş ve 1989 yılından beride Dünya Çocuk Hakları Günü olarak kutlanmaktadır.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları sözleşmesi; çocukların temel insan haklarını ve özgürlüklerini tanıdığı gibi sözleşmeye taraf devletlerin çocukların çocuk olmaktan kaynaklı özel yardım ve korunmalarına yönelik yükümlülüklere ilişkin hükümleri de ihtiva etmektedir. Çocuk Hakları Sözleşmesi; kişisel, sosyal, ekonomik ve kültürel hakları bir arada içeren nadir uluslararası insan hakları anlaşması olma özelliğine sahiptir.

Ülkemiz   B.M.Ç.H sözleşmesini bir takım çekincelerle birlikte 1995 yılında kabul etmiştir. Söz konusu çekinceler çocukların eğitim, ifade özgürlüğü, kendi kültürünü yaşatma ve kendi dilini özgürce kullanma haklarını içeren 17.,29., ve 30. Maddeleridir. Çocuk haklarını ciddi şekilde sınırlayan bu çekinceler sözleşmenin ruhuyla bağdaşmamaktadır. Çocuk hak ihlallerine sebep olmasına rağmen hiçbir siyasi iktidar tarafından söz konusu çekincelerin kaldırılmasına yönelik bir tutum bugüne kadar ortaya konmamıştır. Dolayısıyla Türkiye’de çocukların sözleşme ile güvence altına alınmış en temel haklarından yoksun kalarak yaşamak zorunda bırakıldıklarını üzülerek belirtmek isteriz.

Değerli basın mensupları,

Bu yılda her yıl olduğu gibi dünya çocuk hakları gününde çocukların ne kadar acımasız bir dünyada yaşadıklarını, en yakınlarından bile kendilerine yönelen tehlikelere karşı ne kadar savunmasız olduklarını,  kısaca çocuk olmanın Dünyada ve Türkiye de ne kadar zor olduğunu hatırlatmak zorunda kalmaktayız.

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de çocukların, en temel hakkı olan yaşam hakları hiçe sayılıyor. Çocuk Haklarını korumak ve gözetmek amacıyla sözleşmeye taraf olan devletin araçları altında can veriyor çocuklarımız. Nazlı, sıcacık uykularında bir gece ansızın düşlerinde yitip gidiyor çocuklarımız.  Kolluk görevlilerince işlenen bu suçların aydınlatılması ve sorumluların yargılanması için yapılan tüm talep ve çağrılarımız ne yazık ki karşılık bulmamaktadır.  Devlet yetkilileri; sorunları tüm yönleriyle ortaya koyma ve çözme çabası içerisinde olma  anlayışından hala kaçınmaktadır. Bu anlayış ve cezasızlık politikaları maalesef her geçen gün yaşam hakları ihlal edilen çocuklara başka çocukların eklenmesine neden olmaktadır.

Evet son bir yıl içinde de ölümün hiç yakışmadığı;

Şehirlere yağan bombalardan,

Oyuncak diye oynadıkları savaş artıklarından,

Küçücük bedenlerin dayanamadığı salgınlardan,

Güvenli yerlere göç etme telaşıyla azgın dalgalarda,

Küçücük ellerin nasırlaştığı kapkara fabrikalarda,

Sabah koşarak gittikleri bakımsız ve denetimsiz eğitim yuvalarında

Koruma altındayken bile ebeveynleri tarafından katledilerek kaybettiklerimiz yine  çocuklarımızdı.

Yaşam hakkı ihlallerine yönelik bu ağır tablonun  yanı sıra çocuklara yönelik bir çok alanda  hak ihlalleri artarak devam etmiş ve etmeye de devam etmektedir.Bu alanlara ilişkin değerlendirmelere geçmeden özellikle son aylarda çocuk ölümleri ve isimleri üzerinden ayrıştırıcı anlayışları da bir kez daha kınadığımızı belirtmek isteriz.

Çocuklara yönelen cinsel istismar vakıaları son on yılda yüzde 700'lük bir oranla  artış göstermiştir. Sadece 2016 yılı içerisinde çocuğun cinsel istismarı suçundan 15.051 dava açılmıştır.Gerçekleşen cinsel istismar vakalarının  %15 ile 20  sinin adli makamlara yansıdığı göz önüne alındığında  tablonun ne denli  vahim olduğu açık olarak görülmektedir.Bu vehamet arz edici tablonun yanı sıra bizleri asıl kaygılandıran kayıtlara geçmeyen istismar vakalarının birçoğunun çocukların devlet koruması veya devlet çatısı altında iken uğramış oldukları istismarın yine kamu otoritesi eliyle kapatılıyor olması gerçeğidir.


 2016 yılında evlenen her yüz kişiden 18'i maalesef yine çocuktu. Son on yılda evlendirilen kız çocuğu sayısı ise 482.908’a ulaşmıştır. Yine 15-17 yaş arası 17.789,  15 yaş altı  244 kız çocuğu  doğum yapmıştır.

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de çocuk işçi kavramı artık normal bir durum haline gelmiştir. Kamunun da yanlış uygulamaları sonucu bu durum artık benimsenmiştir. Çocuk emeğinin ucuz olması, işverenlerin yasal yükümlülüklerden kaçınması çocuk işçiliğini daha da cazip hale getirmiştir. 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu ile çocuk işçisinin ismi çırak olarak değiştirilmiş ve çocuk emeğinin sömürülmesi meşru bir zemine oturtulmuştur. SGK verilerine göre 1milyon 170bin çocuk işçi, çırak adı altında devlet eliyle çalıştırılmaktadır. Meslek edinimi amacıyla çıkarılan yasalar bunlara ait yanlış uygulamalar ile çocuk işçi kavramı daha da genişletilmiş ve içinden çıkılamayacak bir hale getirilmiştir.2016 yılında Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre çocuk işçi sayısı 708.000’e ulaşmıştır. Çocuk işçiliği, çocuk iş cinayetlerini de beraberinde getirmiştir. Sadece 2016 yılında 56 çocuk iş kazalarında sebebiyle hayatını kaybetmiştir.

Türkiye’de uzun yıllardır süregelen çocuk işçiliği sorunu, savaşın yarattığı krizden kaçıp ülkemize sığınan Suriyeli mültecilerle daha da büyümüştür. 1.358,904 çocuğun mülteci olarak giriş yaptığı ülkemizdeki çocukların eğitim olanaklarından yararlanamadığı düşünüldüğünde en az yarısı kayıt dışı sektörde çalıştığı bilinen bir gerçektir.

Çocuk işçiliği gibi kangren halini almış toplumsal bir yaranın yanında bir de kamu tarafından güneşi karartılmış yani cezaevine kapatılmış çocukların yasadığı sorunlar güncelliğini korumaktadır. Yine resmi rakamlara göre 2016 yılında 2.106 çocuk özgürlüğünden mahrum bırakılmıştır. Adli sisteme bir şekilde dâhil olmuş çocukları, yeniden topluma kazandırması gereken devlet onları cezaevlerinde ki kötü koşullara maruz bırakarak  bir daha suça işlemeye sürüklenmelerine  zemin sunmaktadır.Bir çok cezaevinde kamuoyuna yansıdığı üzere çocuklar Ceza infaz kurumlarında kapalı kapılar ardında işkenceye, kötü muameleye maruz kalmakta ve hatta kamu çalışanları veya  akranları tarafından istismara uğramaktadırlar.Tam da bu sebeplerle çocuk cezaevlerinin kapatılması gerekirken maalesef yeni çocuk cezaevlerinin yapımına  devam edilmektedir. Ayrıca cezaevinde ebeveynleriyle birlikte  yaşamak zorunda kalan çocuklar sorunu da hepimizin üzerinde durup ve acilen çözüm üretilmesi gereken ciddi bir konudur.

Ülkemizde yaşanan tüm sorunların kaynağı olarak önümüze çıkan eğitim sorunu da birçok yönden incelenerek, çözüme kavuşturulması gereken temel sorunlardan birisidir. Son değişikliklerle birlikte siyasal iktidarların yapboz oyununa çevirdiği sınav sistemleri çocukları psikolojik olarak derinden etkilemektedir. Eğitim müfredatında yapılan köklü tutarsız değişiklikler çocuklar üzerinde travmatik etkilere sebep olmaktadır.

Değerli basın mensupları tüm olumsuz koşullara rağmen Diyarbakır Barosu olarak ülkemizin sahip olduğu olumsuz tablonun biraz olsun değişebilmesi için;

Çocukların hakları, sorumlulukları, düşünceleri, duyguları olan bir birey olarak kabul ederek;

Çocuğun olduğu her alanda öncelikle çocuğun üstün yararı temel hedef olarak alınmalı, her şart ve koşulda  çocuk hak ihlallerinin karşısında durmak asıl amaç olmalıdır. Bu nedenle çocuklara yönelik hiçbir hak ihlalinin geçerli mazeretinin olamayacağını bir kez daha hatırlatmak isteriz.Devletin her kurum ve çalışanını ve  toplumun tüm bireylerini, çocukların sahip olduğu temel haklarına saygı duymaya ve sahip çıkmaya davet ediyoruz.

Çocuklarla çalışan tüm kurumların, düşünce ve inanç ayrımı yapmadan her türlü siyasi kaygıdan bağımsız objektif kriterlere göre denetimi sağlanmalı, sivil toplum kuruluşlarının ve hukuk örgütlerinin söz konusu denetimlerle katılımı sağlanmalı  ve rolleri  güçlendirilmelidir.

Yukarıda açıklanan tüm istatistiki veriler bir daha göstermiştir ki çocuk hak ihlallerini gerçekleştiren asıl faillin yanı sıra çocuk hak ihlallerine karşı çıkışın toplumsal olarak benimsenmesi, başta siyasal iktidar olmak üzere   devletin tüm kurumlarının hiç bir ayrım yapmaksızın çocuk hak ihlallerine karşı gerekli duruşu ve sorumluluğun gereğini ortay koymalıdır.

Biz Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi olarak ;Çocuk hakları gününü kutlayamadığımız bu günde, çocuk hak ihlallerinde sorumluluğunu ve denetim görevini yerine getirmeyen, gereken özen ve yükümlülüklerine aykırı davranan,  düşünce ve inançlara göre ayrımcılık yapan her türlü düşüncenin, uygulamanın ve kararın karşısında olacağımızı belirtir. Bir kez bile olsa çocuk hak ihlallerinin cezasız kalmaması için tüm gücümüzle karşı duracağımızı kamuoyuyla saygılarımızla paylaşırız.