Kullanıcı deneyiminizi artırmak için uygulamamızı indirebilirsiniz.
- Baromuz
- Merkezler & Komisyonlar
- Komisyonlar
- Merkezler
- Raporlar
- Duyurular
- Yayınlar
- Baro Bültenleri
- Diğer
- İletişim
20.06.2025
Baromuz İnsan Hakları Merkezi Göç ve İltica Komisyonu tarafından, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü kapsamında hazırlanan, "TÜRKİYE’DE
MÜLTECİ HAKLARINA ERİŞİM SORUNLARI VE MÜLTECİLERİN MARUZ KALDIKLARI HAK İHLALLERİ RAPORU", Adli Yardım Birimimizde düzenlenen basın toplantısı ile kamuoyuyla paylaşıldı.
BASINA VE KAMUOYUNA
Mülteci kavramı, uluslararası hukukun temel yapıtaşlarından biridir. Korku, zulüm, savaş ya da hayatı tehdit eden başka nedenlerle doğduğu ülkeden kaçmak zorunda kalan, başka bir ülkede sığınma arayan bireyler, yalnızca birer istatistik değil, insanlık onurunun sınandığı gerçek hikâyelerdir. Mülteci statüsü, bu kişilerin uluslararası korumadan faydalanmalarını ve evrensel haklara erişimlerini sağlamayı amaçlamaktadır.
Bu statü, 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi ve 1967 tarihli Protokol ile açık biçimde tanımlanmıştır. Irkı, dini, milliyeti, belirli bir sosyal gruba üyeliği veya siyasi görüşleri nedeniyle zulme uğrama riski taşıyan kişiler mülteci kabul edilmekte ve söz konusu protokol ile 1951 sonrası gelişen tüm mülteci hareketleri de kapsama alınmaktadır.
Ne var ki, günümüzde derinleşen savaşlar, otoriter rejimlerin baskıcı politikaları, çevresel krizler ve ekonomik çöküntüler, insanları kitlesel şekilde zorunlu göçe itmektedir. Bu çalkantılı süreçte milyonlarca insan uluslararası koruma talep etmek zorunda kalmakta ve bu durum, yalnızca sınır ülkelerini değil, tüm insanlığı ilgilendiren bir sorumluluğa dönüşmektedir.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) verilerine göre 2025 yılı itibarıyla dünya genelinde zorla yerinden edilmiş kişi sayısı 122,1 milyona ulaşmıştır. Bu rakam, küresel dayanışma, hukuki yükümlülükler ve toplumsal sorumluluklar konusunda daha fazla çaba gösterilmesi gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Türkiye’de, Göç İdaresi Başkanlığı verilerine göre Geçici Koruma Statüsü’nde bulunan 2.691.160 Suriye vatandaşı, Uluslararası Koruma Statüsünde bulunan 9.009 kişi, ikamet izinliler 1.106.188 kişi, 2025 yılının ilk 6 ayında yakalanan düzensiz göçmen sayısı ise 60.956 olarak belirtilmiştir. Ancak bağımsız raporlar bu verilerin çok üzerinde bir nüfusun Türkiye’de bulunduğunu göstermektedir.
Türkiye’nin mevcut göç politikaları, Cenevre Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere taraf olduğu uluslararası belgelerdeki yükümlülüklerle çelişmektedir. Siyasileşmiş göç söylemleri, nefret suçlarını körüklemekte ve sığınmacılar sistematik olarak hedef gösterilmektedir. Oysaki ekonomik krizlerin, depremlerin ve siyasi çalkantıların faturasını bu hakları ihlal edilmiş kitlelere kesmek, insan haklarına tamamen aykırıdır.
Barınma, sağlık, eğitim, çalışma ve serbest dolaşım gibi temel haklara erişiminde ciddi engeller ve ihlaller yaşanmaktadır. Geri Gönderme Merkezleri ile Geçici Barınma Alanlarında yaşam koşulları ciddi oranda insani standartların altındadır. Avukata erişim, hijyen, beslenme ve sağlık hizmetleri gibi en temel haklar dahi sağlanamamaktadır. Birçok merkezde kamera altında avukat görüşmeleri yapılmakta, bazı yerlerde ise bu görüşmelere dahi izin verilmemektedir. Bu uygulamalar, hem ulusal hem de uluslararası hukuk normlarını açıkça ihlal etmektedir. Diyarbakır Barosu İnsan Hakları Merkezi Göç ve İltica Komisyonu olarak hazırladığımız raporda Türkiye’de Mülteci Haklarına Erişim Sorunları ve Mültecileri Maruz Kaldıkları Hak İhlalleri ayrıntılı olarak yer almaktadır.
Öte yandan, Suriye'de yaşanan rejim değişikliği ve yeni siyasi yapılanma, henüz toplumsal mutabakatla kabul görmemiştir. Türkiye’de yıllardır yaşam kurmuş milyonlarca Suriyelinin zorla geri gönderilmesi, ‘geri göndermeme’ (non-refoulement) ilkesine açıkça aykırıdır. Geri dönüş ancak bireyin hür iradesi ile ve gönüllü olarak gerçekleştirilebilir. Her ne kadar hükümet yetkililerinin yaptıkları açıklamalara göre 8 Aralık’tan bugüne Türkiye’den Suriye’ye gönüllü geri dönüş yapanların sayısının 273 bini aştığı belirtilse de, bağımsız kuruluşlar ve saha araştırmaları bu sayının abartılı olduğunu, geri dönenlerin bir kısmının gönüllü olarak dönmediklerini belirtmektedir. Suriye’de henüz kalıcı istikrar durumunun oluşmaması, küresel ve bölgesel çıkarların çatışmaların sürmesine yol açması, Suriye’de bulunan farklı inanç, kimlik ve aidiyetlere yönelik saldırılar, 8 Aralık 2024 tarihinden bu yana yaşanan çatışmalar ve saldırılarda can ve mal kayıplarının yaşanması gönüllü geri dönüşler üzerinde ciddi engeller oluşturmaktadır.
Henüz Suriye’de kalıcı barış ortamı sağlanmamışken, İran ve İsrail arasındaki çatışmalar 8. Gününde devam etmektedir. Bu çatışmalarda yerleşim alanları hedef alınmakta, yüzlerce sivilin ölümüne, binlercesinin yaralanmasını yol açmaktadır. Ayrıca temel yaşam alanlarındaki alt yapı ve üst yapı kaynakları hedef alınarak sivillerin bu bölgelerde yaşamaları engellemekte bu da zorunlu göçü ortaya çıkarmaktadır. Henüz kamuoyuna yansıyan bir veri olmamasına rağmen binlerce İranlı ve İsrailli ailenin evlerini terk etmek zorunda kaldıkları gözlemlenmektedir. Hal böyle iken uluslararası toplum var olan çatışmalara engel olma konusunda yeterli bir çaba göstermemektedir. Bununla birlikte ne devlet kurumları ne de toplum bu olası hareketliliğe hazır durumdadır. Bu nedenle Türkiye ve uluslararası kuruluşların, zorunlu göç sonucu İran’dan Türkiye’ye gelebilecek kişiler için gerekli hazırlıkları yapmaları gerekmektedir.
Ne yazık ki devletler sisteminin temelini oluşturan egemenlik ve sınır güvenliği ilkeleri, savaş nedeniyle yerinden edilen bireylerin korunmasını ikinci plana itmektedir. Uluslararası toplum da savaşın sonuçlarıyla yüzleşmekten kaçınmakta; savaşın doğrudan ya da dolaylı aktörleri, mülteci akınından sorumlu oldukları halde uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmemektedir.
SONUÇ VE ÇAĞRIMIZ
Diyarbakır Barosu İnsan Hakları Merkezi Göç ve İltica Komisyonu olarak; insan onuruna yaraşır yaşam koşulları sağlanana dek, mültecilerin ve sığınmacıların her türlü hakkının korunmasının takipçisi olacağımızı bir kez daha vurguluyoruz.
Başta Suriye, Filistin ve İran olmak üzere savaşın yaratacağı göç dalgalarının yeni bir mülteci krizine sebep olmaması için çatışmaların sonlandırılmasını ve savaştan etkilenen siviller için insani yardım yollarının açılması adına uluslararası kamuoyunu adım atmaya davet ediyoruz.
20 Haziran Dünya Mülteciler Günü vesilesiyle bir kez daha hatırlatıyoruz: Mülteci hakları pazarlık konusu yapılamaz. Ulusal ve uluslararası hukuk, herkese eşit, erişilebilir ve adil bir koruma sağlamak zorundadır. Geri göndermeme ilkesine riayet edilmeli; nefret söylemleri, ayrımcılık ve zorla geri gönderme uygulamalarına derhal son verilmelidir.
DİYARBAKIR BAROSU GÖÇ VE İLTİCA KOMİSYONU