Kullanıcı deneyiminizi artırmak için uygulamamızı indirebilirsiniz.
- Baromuz
- Merkezler & Komisyonlar
- Komisyonlar
- Merkezler
- Raporlar
- Duyurular
- Yayınlar
- Baro Bültenleri
- Diğer
- İletişim
28.11.2021
BASINA VE KAMUOYUNA
20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin kabul edilmesiyle birlikte, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü olarak ilan edilmiştir.
Çocuklar için ayrı ve çocuklara özgü hak gruplarının oluşturulduğu, çocukların hak öznesi sayıldığı, çocuğun odağa alındığı ve sözleşmede yer alan hakların çocuklar tarafından ileri sürülebildiği bir metin olan Çocuk Hakları Sözleşmesi dünya üzerindeki en geniş katılımlı belge olma özelliğini taşımaktadır. Sözleşme’nin 32. yılı geride kalırken ülkedeki çocuk hak ihlalleri hayatın her alanında yoğun bir şekilde yaşanmaya devam etmektedir.
Türkiye tarafından çocukların eğitim, ifade özgürlüğü, kendi kültürünü yaşatma ve kendi dilini kullanma haklarını kapsayan sözleşmenin 17, 29 ve 30. maddelerine çekince konulmuştur. Farklı kökene sahip çocukların eğitim, ifade özgürlüğü, kendi kültürünü yaşatma ve kendi dilini özgürce kullanma haklarını içeren bu maddelere konulan çekinceler çocukların kendilerini geliştirmelerinin ve özgürce ifade etmelerinin önünde engel teşkil etmektedir. Anadilde eğitim alamayan çocukların özgüvenlerini, yaratıcılıklarını yitirdikleri ve bu durumun çocukların akademik başarılarını, psiko-sosyal gelişimlerini ve zihinsel gelişimlerini olumsuz etkilediği bilinmektedir. Çocuğun anadilinde eğitim görememesi ayrıca çocuğun kendisine olan saygısını yitirmesine, içine kapanmasına ve yeteneklerini gösterememesine neden olmaktır. Ve tabi çocuğun kendi kültürüne, diline ve kimliğini oluşturan tüm unsurlara küsmesi demektir. Sayılan bu durumlar çocuk hakkı ihlali olduğundan sözleşmenin 17, 29 ve 30. maddelerine konulan çekincelerin ivedilikle kaldırılması gerekmektedir.
2020 yılının mart ayında Covid-19 pandemisinin ilan edilmesinden sonra okullarda yüz yüze eğitime ara verilmiştir. Herhangi bir planlama yapılmadan alınan bu karar neticesinde evlerinde yeterli internet, tablet, bilgisayar, telefon gibi imkanlar olmayan çocuklar eğitimden uzak kalmıştır. İmkanı yeterli olan çocuklar ise farklı şekillerde desteklenerek eğitimlerine devam edebilmiştir. Şu an ikinci veya üçüncü sınıfta olup da henüz okuma yazma bilmeyen çocuklar ile eğitimine olması gerektiği gibi devam eden çocuklarla aynı anda karşılaşılması eğitimde fırsat eşitliğini sağlamaya yönelik politika üretilmemesinin sonucudur.
Yine pandeminin ilan edilmesi yalnızca eğitim hakkının ihlal edilmesine sebebiyet vermemiş aynı zamanda bazı iş yerleri de kapatılmıştır. Bu durum kapatılan iş kolunda çalışan ebeveylerin ekonomik durumunu olumsuz etkilemiştir. Farklı iş arayışına giren aileler halihazırda eğitim hakkından mahrum bırakılmış olan çocuklarını da çalıştırmak zorunda kalmıştır. Böylelikle pandemi döneminde çocuk işçiliğinde oransal olarak artış meydana gelmiştir. İş kollarının barındırdığı tehlikeler karşısında bir yetişkin kadar kendisini koruması beklenemeyecek olan çocukların istihdamdaki oranının artması, iş cinayetleri sonucu hayatını kaybeden çocuk oranının artmasına da neden olmuştur. Mersin'de eşarbının narenciye paketleme makinesine kapılması nedeniyle hayatını kaybeden 13 yaşındaki çocuk işçi Ula Kerem, yine hayvanlarını otlattığı sırada kayalıklardan düşerek hayatını kaybeden 12 yaşındaki Muhammed Onan yalnızca kasım ayı içerisinde hayatını kaybeden çocuklardır.
Kamu gücünün, idari yetkililerin sorumluluğunun bulunduğu olaylarda çocukların maruz bırakıldığı hak ihlalleri göz ardı edilerek cezasızlık politikası ile failler korunmak istenmektedir.
8 Kasım 2018 tarihinde Çorlu’da meydana gelen tren kazasında hayatını kaybeden çocuklar; 18 yaşındaki Serhat Şahin, 16 yaşındaki Sena Köse, 14 yaşındaki Bihter Bilgin, 12 yaşındaki Gülce Dikmen, 9 yaşındaki Oğuz Arda Sel, 7 yaşındaki Mavinur Tiflizden, 5 yaşındaki Ömer Alperen Can ve 10 aylık Beren Kurtuluş için henüz adalet sağlanmamış, bunun yerine hayatını kaybedenlerin yakınları ve avukatları yargılanmıştır.
12 Ekim 2015’te zırhlı araçtan açılan ateş sonucu hayatını kaybeden 12 yaşındaki Helin Hasret Şen’in Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dosyasında yargılamanın durdurulması kararından sonra sanık polis hakkında soruşturma izni verilmiş ve yargılanmaya devam edilmektedir.
11 Eylül 2019’da zırhlı araç çarpması sonucu hayatını kaybeden 6 yaşındaki Efe Tektekin’in Diyarbakır 9. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen dosyası devam etmektedir. Dosya kapsamında trafik polisleri tarafından hazırlanan raporda Efe Tektekin’in babası Ahmet Tektekin çocuğunu gözetmediği iddiası ile asli kusurlu, sanık polis ise tali kusurlu bulunmuştur.
3 Eylül 2021 günü Şırnak'ın İdil ilçesinde, sokakta bisiklet sürerken zırhlı aracın çarpması sonucu yaşamını yitiren 7 yaşındaki Mihraç Miroğlu trafik polisleri tarafından hazırlanan raporda asli kusurlu olarak gösterilmiştir.
Görüldüğü üzere failin kamu görevlisi olduğu durumlarda mağdur veya müştekiler adli merciler tarafından asli kusurlu olarak gösterilmekte ve bu şekilde failler devlet eliyle aklanmaktadır.
Cezaevleri çocukların ruhsal ve fiziksel gelişimlerini sağlıklı bir şekilde tamamlamaları için uygun yerler değildir. Gerek hükümlü/tutuklu çocukların gerekse de anneleriyle birlikte cezaevlerinde bulunan çocukların alıkonulmasına son verilerek çocuk dostu çözümler üzerine çalışmalar yapılmalıdır. Merkezimiz tarafından hazırlanan Diyarbakır Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda yaşanan hak ihlallerine ilişkin raporda da belirttiğimiz üzere çocuklar cezaevlerinde; sağlık hakkına ulaşmakta zorluk çekmekte, eğitim hakkından mahrum bırakılmakta, işkence ve kötü muamele ile akran zorbalığına maruz bırakılmaktadırlar.
Çocuk Adalet Sisteminin iyileştirilmesi için çalışmalar yapılması yerine çocukların sistem içinde örselenmesi sonucunu doğuracak işlemler yapılmaya devam edilmektedir. Uzun süren yargılamalar, çocuk adalet sistemi içerisindeki profesyonellerin iş yükü ve yeterlikleri, çocuk dostu yargılama ilkelerine aykırı işlemler nedeniyle adalet sistemi içerisine giren çocuklar hak ihlaline uğramaktadır.
Çocuk Koruma Kanunu’nun 15.maddesine göre, “Suça sürüklenen çocuk hakkındaki soruşturma çocuk bürosunda görevli Cumhuriyet savcısı tarafından bizzat yapılır.” Yasal düzenlemenin aksine; Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, suça sürüklenen çocuklar hakkında yürütülen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suç tanımlarına özgü soruşturmalar, TEM Büroda görevli Cumhuriyet Savcıları tarafından takip edilmektedir. 2021 yılının ilk 8 ayı içerisinde 12-18 yaşları arasında 62 çocuğun soruşturma dosyası TEM Büroda görevli Cumhuriyet Savcıları tarafından yürütülmüştür. Bu veriler bizlere çocuk adalet sistemi içerisinde bulunan azımsanmayacak sayıda çocuğun, kendine özgü makamlar yerine yetişkinler gibi muameleye maruz bırakıldığını göstermektedir.
09.08.2021 tarihinde Diyarbakır Kent Ormanı’nda meydana gelen yangın sebebiyle yaşları 12 ile 14 arasında değişen dört çocuğun soruşturma dosyası TEM Büroda görevli Cumhuriyet Savcısı tarafından tahkikat aşaması baştan sona hukuksuz bir şekilde yürütülmüş ve dosya kapsamında yeterli delil olmamasına rağmen çocuklar hakkında tutuklama kararı verilmiştir. Çocuklar hakkında adli kontrol tedbir hükümlerinin uygulanması yeterli olacakken son çare olan tutuklama tedbirine karar verilmesi çocuk adalet sistemine hakim olan ilkelerin yerine getirilmemesi durumunda çocuklar yönünden oluşabilecek hak ihlallerinin boyutunu göstermektedir.
31 Temmuz 2020 tarihinde Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde kaybolan 3 yaşındaki Miraç Çiçek aradan geçen uzun zamana rağmen bulunamamış ve hakkında yürütülen soruşturma dosyası kapsamında daimi arama kararı verilmiştir. Kayıp ve kaçırılan çocuk vakaları görünür olmasa da yaptığımız araştırmalara göre Türkiye'de günde ortalama 32, yılda ise 10.000 çocuk kaybolmaktadır. Kaybolan veya kaçırılan çocukların tam olarak sayısı bilinmemekte ve bu konuda düzenli raporlar yayınlanmamaktadır. Kayıp çocuklar meselesi, Türkiye'nin acı bir gerçeği olup çocukların bulunması için farklı birimlerin eş zamanlı, ivedi ve koordineli çalışmasını sağlayacak mekanizmalar oluşturulması gerekmektedir.
Cinsel istismar çocukların maruz bırakıldığı yetişkin şiddeti türlerinden yalnızca biri olup düzgün işleyen bir çocuk koruma sisteminin olmaması nedeniyle çocuklara gereken destek sağlanamamaktadır. Basına yansıyan verilere göre 2021 yılının ilk 10 ayı içerisinde 160 çocuk cinsel istismara maruz bırakılmıştır. TÜİK’in 2021 yılı içerisinde yayınladığı ve 2020 yılını kapsayan istatistiklere göre cinsel istismar suçlarında bir önceki yıla göre %21’lik bir azalma olduğu belirtilmiş ise de bunun pandemi sürecinde yaşanan tespit ve ihbar zorluğu ile yakından ilgisi bulunmaktadır. Pandemi sürecinde çocuklar sosyal hayattan ve okul hayatından izole olduklarından maruz bırakıldıkları cinsel istismarı güvendikleri kişilere anlatamamış ve bu sebeple cinsel istismar vakaları adli mercilere ulaşamamıştır.
Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi olarak hak temelli ve bütüncül bir çocuk koruma politikası oluşturulması gerektiğini belirtir; her çocuğun güvenli bir yaşam, eğitime erişim, fırsat eşitliğine sahip olma, eşit bir muamele görebilme ve zulüm görmeden büyüme hakkını savunmaya devam edeceğimizi kamuoyunun bilgisine sunarız.
Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi