Uygulamamızı İndirin

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için uygulamamızı indirebilirsiniz.

Hemen İndir
Mersin’de Erbilli Aileye Yapılan Saldırı Olayına İlişkin Hazırlanan Tespit Ve Değerlendirme Raporu Kamuoyu ile Paylaşıldı

17.05.2021

MERSİN İLİ BOZYAZI İLÇESİ GÖZSÜZCE MAHALLESİ SIRTLAN MEVKİİNDE 13.05.2021 TARİHLİ SALDIRI OLAYINA İLİŞKİN TESPİT VE DEĞERLENDİRME RAPORU

 

GİRİŞ

A-Raporun Konusu

Özel araçları ile seyahat etmekte iken Musthtaq Mahmood KAREEM, eşi ve 3 çocuğunun Mersin İli Bozyazı İlçesi Gözsüzce Mahallesi Sırtlan Mevkiinde maruz kaldıkları saldırı ve ırkçı söylemler ile ‘‘Halkı Kin ve Düşmanlığa Alenen Tahrik’’, ‘Kastan Adam Öldürmeye Teşebbüs’, ‘‘Hakaret’’, ‘Mala Zarar Verme’ suçları ile ilgili olarak olayın mağdurları ile yapılan görüşmeler, sağlanan hukuki destek, yaşanılan sorunlar ve çözüm önerileri ile ilgili tespit ve değerlendirme raporudur.

B-Heyetin Oluşumu

Basın yayın organlarında yer alan haberler üzerine, Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu; Erbilli aileye yönelik toplumda infaal yaratan bu ırkçı saldırı olayına ilişkin hukuki destek, tespit ve değerlendirmede bulunmak üzere Mersin iline gitme yönünde karar almıştır. Diyarbakır Barosu olarak 14.05.2021 tarihinde Mersin ili Anamur ilçesine gidilmiş, İnsan Hakları Derneği Mersin Şubesi, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Mersin Şubesi ve Mazlumder Adana Şubesi’nden yönetici ve avukatların da olduğu bir heyet ile inceleme ve tespitlerde bulunulmuştur.

OLAY

Musthtaq Mahmood KAREEM, eşi ve 3 çocuğuyla birlikte bayram tatillerini Antalya’nın Alanya ilçesinde geçirmek üzere 13.05.2021 tarihinde Irak Federal Kürt Bölgesi’nden(Erbil) şahsi araçları ile Türkiye’ye gelmişlerdir.

Kareem Ailesi seyir halindeyken Mersin ili Bozyazı ilçesi Gözsüzce mahallesi Sırtlan mevkiinde trafikte yaşanan problem sonrasında, hayati tehlike oluşturacak şekilde fiziki saldırıya uğramış, ırkçı söylemlere maruz kalmıştır.

Görgü tanığı tarafından saldırının görüntü kaydı alınmış, mağdur ve ailesi olay yerinden uzaklaştırılarak Tekeli Jandarma Komutanlığı’na bilgi verilmiş ve Anamur Devlet Hastanesi’nde tedavi altına alınmıştır.

Görgü tanığı fiziki saldırı, hakaret ve ırkçı söylemlere ilişkin ifade vermiş, ayrıca görüntü kaydını adli kolluğa teslim ettiği de ifade tutanağında belirtilmiştir.

Anamur Cumhuriyet Başsavcılığı ile yapılan görüşmede ‘Halkı Kin ve Düşmanlığa Alenen Tahrik’, ‘Kasten Adam Öldürmeye Teşebbüs’, ‘Hakaret’, ‘Basit Yaralama’ suçlamalarından üç soruşturma yürütüldüğü bilgisi alınmıştır.

Basın yayın organlarında ve bir kısım sosyal medya hesaplarında yayınlanan haberlerde mağdur şahsın aile fertleriyle ırkçı saldırıya maruz kaldığı belirtilmiştir.

Baromuzun saldırıya ilişkin olay mahalline gideceği yönünde bilginin kamuoyuna yansıması üzerine Musthtaq Mahmood KAREEM’in Erbil’de yaşayan kardeşi (Bestün) Baro Başkanımız Av. Nahit EREN ile irtibata geçmiş ve abisine ulaşmadığını ama Anamur Devlet Hastanesi'nde olduklarını ve kendilerine hukuki destek sunulması konusunda taleplerini iletmiştir.

Diyarbakır Barosu Başkanı Av. Nahti EREN ve Yönetim Kurulu Üyesi Av. Mehdi ÖZDEMİR gerek mağdur şahsın ailesinin talebi gerekse basın yayın organlarında ırkçı saldırı olayına ilişkin haberler üzerine hukuki destek, gözlem ve tespitlerde bulunulmak üzere Mersin ili Anamur ilçesine saat 14.00 sıralarında ulaşmıştır.

Mağdur aile ile Anamur Devlet Hastanes'inde gerçekleşen ilk görüşmede Musthtaq Mahmood KAREEM’in eşi ve üç çocuğuyla hastanenin yoğun bakım servisinde bir odada olduğu, çocuklarının büyük bir korku yaşadıkları ve hala olayın şokunda oldukları, aynı zamanda tahkikatı yürüten Tekeli Jandarma Komutanlığı’na bağlı kolluk görevlilerinin de yanlarında oldukları görülmüştür. Kolluk ile yapılan görüşmede tahkikatın ilerlemesi için ifade işlemlerine başlanacağı belirtmiştir

Mağdur Musthtaq Mahmood KAREEM’in saat 14.15 sıralarında Av. Nahit EREN ve Av. Mehdi ÖZDEMİR’in avukatlıklarını yapmasını talep ettiğinin belirtilmesi üzerine, adli kolluk görevlileri, yeminli tercüman ve mağdur şahıs tarafından tutanak tutularak vekalet ilişkisi kurulmuştur.

Müşteki şahıs alınan ifadesinde, başının arka kısmına taş ile vurulduğunu, yere düştükten sonra bariyerlere tutunduğunu, saldırganların kendisini uçurumdan atmak istediklerini, yeterince Türkçe bilmemesi ve baygınlık geçirmesi nedeniyle kendisine yönelik tehdit ve hakaretlerden sadece “Burası Anadolu toprağı burası Türkiye sen bizim topraklarımızda ne yaptığını sanıyorsun" cümlesini anladığını, diğer söylenenleri anlamadığı belirtmiştir.

Hastaneye gelen Anamur Emniyet Müdürlüğüne bağlı Güvenlik ve TEM Şubede görevli polis memurları bizlerle temas kurmuş ve güvenlik amaçlı bizlere eşlik edeceklerini belirtmişlerdir.

Anamur Adliyesi’ne gidişte Av. Nahit EREN ve Av. Mehdi ÖZDEMİR’e kolluk görevlileri eşlik etmiş, soruşturma savcısı ile yüz yüze görüşme gerçekleştirilmiştir. Dosya savcısı olaya ilişkin; '‘Halkı Kin ve Düşmanlığa Alenen Tahrik’', '‘Kasten Adam Öldürmeye Teşebbüs’', 'Mala Zarar Verme’ ve ‘Hakaret’ suçlarından soruşturma yürütüldüğünü ve olayın vahametinin farkında olduklarını ifade ederek hukuki sürecin usulü dahilinde ilerleyeceği bilgisini tarafımıza aktarmıştır.

Mağdur şahsın ilaçla tedavisinin uygun ve olumsuz bir durumun olmadığı, doktor tarafından taburcu edildiği görevli hemşire tarafından saat 16.20 sıralarında belirtilmiştir. Bu açıklamaya karşın mağdurun sağlık durumunun taburcu olmasına uygun olmaması sebebiyle ve hastanede gözlem altında tutulmaya devam edilmiştir.

Aynı gün saat 17.00 sıralarında Anamur İlçe Emniyet Müdürü, tahkikatın jandarma adli kolluk birimince yürütülmesine karşın hastaneye gelmiştir. Mağdur şahısla, polisler ile birlikte kamera kaydı yapılarak görüşme gerçekleştirilmiş, mağdurun Diyarbakır’a gidip gitmeyeceğinin sorulduğu sonrasında ilçe emniyet müdürü ve polisler tarafından tarafımıza iletilmiştir.

İlçe Emniyet Müdürünün talebi üzerine hastanede bekleyen Diyarbakır Barosu Başkanı Av. Nahit EREN ve Yönetim Kurulu üyesi Av. Mehdi ÖZDEMİR ile hastane içerisinde bir odada görüşme gerçektirilmiştir. Görüşme esnasında ilçe emniyet müdürü tarafından olay “maddi hasarlı bir trafik kazası”  şeklinde nitelendirilmiş, görgü tanığının yasa dışı örgüt propagandası nedeniyle suç kaydının bulunduğu ve beyanlarına itibar edilemeyeceği ifade edilerek savcılığın yürüttüğü tahkikat kapsamındaki suç nitelemesinin önemli olmadığı ve hakimin nasıl nitelendireceğinin belirleyici olacağını belirtilmiş ve  “Buraya niye geldiniz?” tarzı sorular yöneltilmiştir. Mağdur şahsın tarafımızca Diyarbakır’a götürülmek istendiği iddiasında bulunulmuştur. Ancak, bu görüşmede ailenin nereye gitmek isteyeceğinin kendi kararları olduğunu şu an Erbil'de bulunan aile bireylerinin irtibata geçtiği, Mersin ilinden ikamet eden dostlarının yolda olduğu heyetimizce kendilerine aktarılmıştır. Görüşmenin devamında, İHD Mersin Şube Başkanı Bedri KURAN ve ÖHD Mersin Şube’sinden avukatlar da katılmıştır.

Aynı gün saat 17.45 sıralarında Anamur Kaymakamı hastaneye gelerek ilçe emniyet müdürüyle görüşmüştür.

Mağdur şahsın eşi ve çocuklarının soruşturma savcısı tarafından ifadelerinin alınacağı belirtilerek, jandarma görevlileri tarafından adliyeye götürülmüşlerdir. Bu gelişme üzerine heyette bulunan avukatlar ile mağdur vekilleri Av. Nahit EREN ve Av. Mehdi ÖZDEMİR de adliyeye gitmiştir.

Saat 18.30 sıralarında mağdur şahıs polislerce hastaneden çıkartılarak vekillerinin bilgisi olmaksızın bilinmeyen bir yere götürülmüştür.

Bu sırada soruşturma savcısı ile yapılan görüşmede, mağdur şahsın yeni avukat talebinin olduğu ifade edilmiştir. İfade işlemleri bittikten sonra neden ailenin hastaneden bilinmedik bir yere götürüldüğü ve avukatlık ilişkisinin neden bitirildiği yönünde bir çaba içerisinde olunduğu sorusunu dosya savcısı mağdur ile bizleri telefonla görüştürüp bu bilgiyi teyit ettirebilirim şeklinde cevaplamıştır. Bu şekilde bir usulün Ceza yargılamasında yeri olmadığı belirtilerek müvekkilimizin bulunduğu yerden Adliye’ye getirilip bu hususun tutanak altına alınması talebinde bulunulmuştur.

Mağdur, 19.30 sıralarında Anamur Adliyesi'ne polislerce getirilmiş ve savcının odasında Cumhuriyet Savcısı, İlçe Emniyet Müdürü, Jandarma Astsubay Üst Çavuş, yeminli tercümanlar eşliğinde Av. Nahit EREN ve Av. Mehdi ÖZDEMİR’in yerine kendisini Mersin Barosu'ndan bir avukatın temsil etmesini istediğini belirtmiş, bu husus da tutanak altına alınmıştır.

Anamur Cumhuriyet Savcılığı şüphelilerin şikayeti üzerine Musthtaq Mahmood KAREEM’in 13 yaşındaki oğlu Moohammed Mustaq Mahmood’un zorunlu müdaflik sistemi kapsamında Suça Sürüklenen Çocuk sıfatıyla ifadesini almıştır.

Üç şüpheli Anamur Başsavcılığı tarafından ifadelerinin alınmasından sonra Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edilmişlerdir. Anamur Cumhuriyet Savcılığı her ne kadar şüpheliler hakkında '‘Halkı Kin ve Düşmanlığa Alenen Tahrik’', '‘Kasten Adam Öldürmeye Teşebbüs’ ve Mala Zarar Verme' suçlarından soruşturma açmış ise de Anamur Sulh Ceza Hakimliğince iki şahıs hakkında adam ‘Kasten adam Öldürmeye Teşebbüs’ suçundan tutuklama kararı vermiştir.

HEYETİN TESPİTLERİ

Heyetimizin ve vekil sıfatıyla Av. Nahit EREN ve Av. Mehdi ÖZDEMİR’in mesleki faaliyetleri neticesindeki gözlemleri ile aşağıdaki tespit ve sonuçlara ulaşmıştır:

            •          Mersin ili Bozyazı ilçesi Gözsüzce mahallesinde özel araç ile mağdur Musthtaq Mahmood KAREEM’in eşi ve 3 çocuğuyla birlikte seyir halindeyken trafikte yaşanan sıkıntı sonrasında şüpheli şahıslarca mağdurun aracının önü kesildiği, mağdur anlatımından anlaşılmıştır.

            •          Şüphelilerce mağdurun başının arkasına taş ile vurulduğu, yerde sürüklendiği, uçurumdan atılmak istenildiği ve öldü sanılarak saldırganların olay yerini terk ettikleri mağdur, görgü tanığının beyanı ve görüntü kayıtlarından anlaşılmıştır. 

            •          Mağdurun ve görgü tanığının beyanları incelendiğinde, mağdurun ve ailesinin Arap ve Kürt kimliğine yönelik hakaretlerde bulunulduğu mağdur ve tanık ifadelerinden anlaşılmaktadır.

            •          Olayın meydana geldiği yer jandarma bölgesidir. Adli kolluk olarak jandarma görevli olmasına rağmen Anamur İlçe Emniyet Müdürü ve görevli polis memurlarınca, görev ve yetki sınırları dışına çıkarak mağdur ile telkin ve yönlendirmeye dayalı avukat olmaksızın görüşmeler gerçekleştirilmiştir. 

            •          İlçe Emniyet Müdürü tarafından heyetimiz üyesi avukatlar ile yapılan görüşmelerde olayın maddi hasarlı trafik kazası olduğu, olayın başka yöne çekilmemesi gerektiği, savcılığın yürüttüğü tahkikat kapsamında yapılan suç nitelemesinin bir öneminin olmadığı, görgü tanığının ifadesine itibar edilemeyeceği belirtilmiştir.

            •          İlçe Emniyet Müdürü ile bu görüşme esnasında Anamur Kaymakamı’nın hastaneye geldiği heyetimizce görülmüştür(Gelen kişinin Anamur Kaymakamı olduğu İlçe Emniyet Müdürü tarafından söylenmiştir).

            •          Mağdur ifadesinde saldırganların kendisine yönelik “Burası Anadolu toprağı burası Türkiye sen bizim topraklarımızda ne yaptığını sanıyorsun” dediğini anladığını, başkaca sözlerin sarf edildiğini ancak daha fazla Türkçe bilmediği için anlamadığını ve baygınlık geçirdiğini ifade etmiştir. Görgü tanığı beyanında, Kürt ve Arap kimliğine yönelik ırkçı hakaretlerde bulunulduğunu belirtmiştir. Görgü tanığının ifadesi ve rızaen teslim ettiği görüntü kayıtları ile mağdur ifadesi incelendiğinde anlatımların uyumlu olduğu, mağdura yönelik fiziki saldırı ve ırkçı söylemlerde bulunulduğu hususunda heyetimizde kanaat oluşmuştur. Kaldı ki, Anamur Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ‘Halkı Kin ve Düşmanlığa Alenen Tahrik(TCK madde 215)’, ‘Kasten Adam Öldürmeye Teşebbüs(TCK madde 81 ve 35)’ ve ‘Mala Zarar Verme(TCK 151. Madde)’ suçlarından soruşturma açılmış ve iki şüpheli tutuklanmıştır.

            •          Savcılık ve Sulh Ceza Hakimliği’nin kararlarının ve mevcut delil durumunun aksine, adli kolluk olarak görevli olmayan İlçe Emniyet Müdürü ve polis amirleri tarafından ırkçı söylemlerin bulunmadığı yönünde algı yaratılmaya çalışılmış ve bu şekilde soruşturma ve adil yargılamayı etkilemeye teşebbüste bulunulduğu hususunda kanaate ulaşılmıştır.

            •          Mağdur aynı polis memurlarınca vekillerinin bilgisi olmaksızın hastaneden alınarak bilinmeyen bir yere götürülmüştür.

            •          Mağdur tarafından ailesinin talebi doğrultusunda avukatlıklarını üstlenen Av. Nahit EREN ve Av. Mehdi ÖZDEMİR dışında bir avukatın kendisini temsil etmesine mağdur tarafından daha sonra dile getirilmiş olması olay örgüsü gözetildiğinde hukuka aykırı görüşmeler, telkin ve yönlendirmeler neticesinde oluştuğu, soruşturma dosyasını etkilemeye çalışıldığını açıkça ortaya koymaktadır.

ULUSAL VE ULUSLARARASI MEVZUAT HÜKÜMLERİ

Anayasanın 90. Maddesi gereğince usulüne uygun yürürlüğe giren uluslararası Sözleşmelerin iç hukukta uygulanması gerekir.

Nefret Suçu açısından:

            •          Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme,

Sözleşme, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 21 Aralık 1965 tarihli ve 2106 A (XX) sayılı kararıyla kabul edilmiş ve 4 Ocak 1969 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye, Sözleşmeyi 13 Ekim 1972 tarihinde imzalamıştır. Sözleşme'nin onaylanmasını uygun bulan 3 Nisan 2002 tarih ve 4750 sayılı Kanun, 9 Nisan 2002 tarih ve 24721 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

Sözleşmenin 5.  Maddesi kapsamında, ırkçı ve etnik üstünlüğü yayan tüm fikirlerin, ırk, soy, renk, uyruk, ulusal ve etnik kökene ilişkin kışkırtıcı nefret ifadelerinin, sayılan gruplara yönelik şiddete ve tehdide mahal verilmesinin, bu gruplara ilişkin aşağılayıcı ifade ve ‘Hakaret’lerin ayrımcılık ve nefrete varan hallerinin ve ırkçı fikirleri yayan ve kışkırtan grup aktivitelerine katılımın Sözleşmeye taraf ülkelerin iç hukukları tarafından yasaklanması ve cezalandırılması gereğini tekrarlamaktadır.

            •          Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 1997’de kabul ettiği R(97) 20 sayılı tavsiye kararında nefret söylemini; “ırkçı nefret, yabancı düşmanlığı, antisemitizm veya hoşgörüsüzlük ifade eden saldırgan milliyetçilik de dahil olmak üzere, hoşgörüsüzlüğe dayalı diğer nefret biçimlerini yayan, teşvik eden, savunan ya da haklı gösteren her türlü ifade biçimidir”

            •          Uluslararası Sivil ve Politik Haklar Sözleşmesi’nin 20. Maddesi; 2. Fıkrasıyla; “Ayrımcılığa, kin ve nefrete veya şiddete tahrik eden herhangi bir ulusal, ırksal veya dinsel düşmanlığın savunulması hukuk tarafından yasaklanır.” hususu belirtilmiştir.

Türkiye Yasal Mevzuatında Nefret Söylemi

            •          Anayasanın mevcut halinde bir nefret söylemi düzenlemesi bulunmamaktadır.

            •          5237 sayılı TCK’nın 125. Maddesinde düzenlenen ‘Hakaret’ suç teşkil ettiği durumlara ilişkin maddedir. Bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil ve olgu isnat etmeyi ve ‘Hakaret’i suç olarak düzenleyen bu madde suçun ağırlaştırıcı unsuru olarak suçun dini, siyasi, felsefi inanca yönelik ya da düşünce ve kanaatlerin açıklanmasından dolayı ya da kişilerin mensup oldukları dine göre kutsal sayılan değerlere yönelik işlenmesi durumlarını sıralamıştır.

            •          Türk Ceza Kanununda yer alan ve nefret söylemine ilişkin olarak ele alınabilecek maddelerden bir diğeri 216. Maddedir. Madde, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme ve aşağılama suçuna ilişkindir. Buna göre;

            •          Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

            •          Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

            •          Halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

‘Kasten Adam Öldürmeye Teşebbüs’ suçu Açısından;

            •          5237 sayılı TCK Madde 81- (1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

Suça teşebbüs

            •          5237 sayılı TCK Madde 35- (1) Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.

            •          (2) Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine on üç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir

Mala Zarar Verme suçu Açısından;

            •          5237 sayılı TCK Madde 151- (1) Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hale getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır

Adil Yargılanma hakkına müdahale (Adil Yargılanmaya etkileme suçu)

«Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukukî yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz.»

(CMK m.149/3)

«Şüpheli veya sanık, vekâletname aranmaksızın müdafi ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebilir. Bu kişilerin müdafi ile yazışmaları denetime tâbi tutulamaz.»

(CMK m.154/1)

Yine An 36 ve AİHS 6 YA görüşmelerin kısıtlanmaması gerekir.

TUTANAK TUTULARAK DOSYAYI TAKİP ETMENİN ENGELLENMESİ:

AİHS m.6 hükmüne bir suçlamaya muhatap olan herkesin; kendisini avukatla temsil hakkı kapsamında, özel vekilin yardımından yararlanabilme hakkı olduğunu kabul etmiştir.

Anayasanın 36. Maddesi kapsamında, herkesin meşru vasıta ve yollarla yargılama süreçlerinde davacı veya davalı olarak iddia ve savunmada bulunabileceği belirtilmiştir.

5271 Sayılı CMK’nın 234/2. Maddesi kapsamında “Mağdur, on sekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını ifade edemeyecek derecede malûl olur ve bir vekili de bulunmazsa, istemi aranmaksızın bir vekil görevlendirilir.”

Adli olarak olayın meydana geldiği yer Jandarmanın görev alanıdır. Anamur Devlet Hastanesi’ne gidildiğinde jandarma görevlileriyle görüşülmüş, mağdur şahsın avukatı olduğumuz belirtilmiş, mağdur şahsın Av. Nahit EREN ve Av. Mehdi ÖZDEMİR’e vekâleten temsil yetkisi verdiği tutanak ile tespit edilmiştir.

İfade işleminden sonra, adli kolluk görevi bulunmayan Anamur İlçe Emniyet Müdürü tarafından, hukuk dışı bir şekilde soruşturma dosyasının ırkçı ve fiziki saldırıdan öte maddi hasarlı trafik kazası olduğu belirtilmiş, vekil sıfatıyla hukuki süreci takip eden avukatlar olarak bizlere burada ne işiniz var şeklinde söylemlerde bulunulmuştur. Aynı şekilde görev faaliyeti olmaksızın mağdur ve eşiyle birden fazla polis ve kamera ile kayıt yaparak görüşmeler gerçekleştirilmiş, mülakat, telkin ve yönlendirmelerde bulunulduğu hususunda kanaat oluşmuştur.

Hukuki sürecin maddi gerçeğin aksine, basit bir suç isnadından ibaret olduğu hususunda algı yaratılmaya çalışılmıştır. Vekil sıfatıyla soruşturma dosyasını takip eden avukatların bilgisi dışında, mağdur polislerce hastaneden çıkarılmış ve bu hususa dair bir bilgi tarafımıza verilmemiştir. Hastaneden çıkış saati ile savcılıkça tutulan tutanak arasında geçen sürede mağdur şahıs ile yapılan görüşmeler neticesinde, Mersin Barosundan avukat tayin edilmesi talebinde bulunulmuştur. Tutanak içeriği gözetildiğinde, hastaneden çıkış işlemleri yapan polis memurlarının amiri olan İlçe Emniyet Müdürünün bulunduğu odada, mağdurun beyanının alındığı görülecektir. İlçe Emniyet Müdürü ve tutanakta imzası bulunan yetkililer tarafından hukuk dışı görüşme, telkin ve yönlendirmelerle mağdurun avukat ile temsil edilme hakkı engellenmiştir.

SONUÇ VE ÖNERİLER

1-         Mağdurların ırkçı söylemler ve fiziki saldırıya maruz kaldıkları,

2-         Mağdurların Irak Federal Kürt Bölgesinden ve Kürt olmalarından dolayı nefret suçuna maruz kaldıkları,

3-         Adli kolluk olarak görevli bulunmayan Anamur İlçe Emniyet Müdürü, Kaymakamı ve polis yetkililerinin adil yargılamayı etkilemeye teşebbüste bulunulması, mağdurla görev ve yetkileri dışında olunmasına karşın görüşme, telkin ve yönlendirme bulunulması hususunda adli ve idari soruşturma yürütülmesi,

4-         Nefret suçu ve siyasi saiklerle farklı kimliklere yönelen tehdit ve hakaretlere ilişkin TCK’nın 122. Maddesi değiştirilmek kaydıyla, yasal mevzuatın oluşturulması,

5-         Türkiye’nin ulusal ve taraf olduğu uluslararası yükümlüklerine tam ve eksiksiz olarak uyması,  bu konuda yargı ve idari mercilerin belirtilen hususlara riayet etmesi,

Heyetimizce önerilmektedir.

  • DİYARBAKIR BAROSU
  • İNSAN HAKLARI DERNEĞİ MERSİN ŞUBESİ
  • ÖZGÜRLÜK İÇİN HUKUKÇULAR DERNEĞİ MERSİN ŞUBESİ
  • MAZLUMDER ADANA ŞUBESİ

      

Raporun Word Haline Ulaşmak İçin Tıklayınız...