Uygulamamızı İndirin

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için uygulamamızı indirebilirsiniz.

Hemen İndir
KONFERANS SONUÇ BİLDİRGESİ

13.01.2014

DİYARBAKIR BAROSU

AĞIR İNSAN HAKLARI İHLALLERİNİN ETKİLİ SORUŞTURULMASINDA HUKUKSAL YÖNTEMLER, DELİL TOPLAMA, BULGULARI DEĞERLENDİRMEDE DÜNYA DENEYİMLERİ

12.01.2014

KONFERANS SONUÇLARI

Türkiye dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi olağanüstü dönemlerden geçmiş, 1980 Askeri darbe dönemi, sıkıyönetim ve olağanüstü hal uygulamalarını yaşamış bir ülkedir. Son 30 yıldır yaşanan silahlı çatışmada 50.000 e yakın insan yaşamını yitirmiş, insan hakları örgütlerine göre 3500 yerleşim yeri zorla boşaltılmış, 3 milyona yakın kişi zorla yerinden edilmiştir.

Sadece Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığında 10.000’i aşkın faili meçhul dosya bulunmakta, 1000’i aşkın kişinin halen kayıp olduğu, yaşanan çatışmalardan sonra yaşamını yitiren güvenlik görevi sayısı kadar çevre köylerden ve yerleşim birimlerinden örgüte destek sunulduğu düşünülen sivillerin misilleme amaçlı olarak infaz edildiği ya da kaybedildiği bilinen bir gerçektir.

Diyarbakır Barosunun geçmişle yüzleşme ve adaletin gerçekleşmesi mücadelesinde etkli hukuki yardım yoluyla topluma katkı sunmak amacıyla 11-12 Ocak 2014 tarihleri arasında gerçekleştirilen ve Arjantin, Peru, Sırbistan, Birleşik Kırallık ve ABD’den gelen uzmanlar, deneyimli aktivistler ile Türkiye’de cezasızlık ile mücadele eden barolar, uzmanlık örgütleri, akademi üyeleri ve insan hakları savunucularının katldığı konferansta ele alınan konular ve üzerinde uzlaşıya varılan sonuçlar özetlenmiştir.

Konferans beş ana başlık altında, ağır insan hakları ihlalleri bağlamında özellikle kayıplar  ve toplu mezarlar üzerine yoğunlaşmış, sistemik sorunları ele almış ve farklı deneyimleri incelemiş ve sonuçlar çıkarmıştır.

 

Herşeyden önce, zorla kaybetme, zorla yerinden etme gibi ağır insan hakları ihlallerinin sadece bir ülkeye, bir bölgeye özgü olmadığını benzer uygulamaların başka yerlerde  de yaşanmış olması uluslararası alanda da beraber çalışma, biribirinden öğrenme, evrensel adalet için kollektif çalışmayı da gerekli kıldığı ortaya çıkmıştır. Arjantin, Peru ve Türkiye deneyimlerinin benzerliği, bir yandan  sorunun yaygınlığını ortaya koyarken, öte yandan bu sorunlarla mücadele edenlerin birikimleri ve kazanımları açısından mücadele alanına önemli bir fırsat sunmaktadır.

Konferansımızda tespit edilen sorunlar:

  • Ağır insan hakları ihlalini oluşturan gözaltında kayıp, keyfi infazlar gibi suçların ortaya çıkarılması ve sorumluluarın adalet önüne çıkarılması için Devletin adli ve idari makamlarında yeterli bir irade ve çalışmanın halen mevcut olmadığı,
  • Devlet idaresinin işlem ve eylemlerinin kayda geçirilmesi açısından şeffaflığa ve hesap verebilirliğe olanak sağlayacak hukuki bir altyapının yetersizliği,
  • Hakikate erişmeyi kolaylaştıracak devlet sırlarını düzenleyen, nesnel bir tanımı içeren, insan hakları standartlarına dayalı  bir yasal çerçevenin olmaması
  • Geçiş dönemi adaletine uygun mekanizmaların mevcut olmaması nedeniyle, Türkiye’de  şikayetlerin çözümü ve AİHM kararlarının amaca uygun bir biçimde iç hukukta uygulanmasına ilişkin sorunlar,
  • Kamu idaresinin yeterli irade oluşturmaması nedeniyle etkili soruşturma yapılmaması, ve cezasızlığı mümkün kılan Zamanaşımı sorunu
  • Standartlara uygun çalışmaların yetersizliği nedeniyle ortaya çıkan kanıtlara erişme, kanıtları saklama ve analiz etme zorlukları,
  • Açılan az sayıda davaların güvenlik gerekçesiyle çoğunlukla başka kentlere nakledilmesi (davalara katılımı, izlemeyi ve mağdurların aktif katılımını zayıflatması)
  • Mevcut çalışmalar arasında eşgüdüm oluşturulamaması – ortak bir amaç için çok örgütlü, çok disiplinli bir ortak çalışma alanının sürekliliğinin sağlanamaması
  • Veri toplama ve değerlendirme konusunda eksiklikler:  veri toplamanın sıradan bir eylem değil, kendi başına aktivizmin en önemli unusurunu oluşturduğuna ilişkin yaklaşım eksikliği, bu nedenle verilerin politik ve teknik gücünün zayıflatılması .
  • Tıbbi dokümantasyon, adli dokümantasyon, medya dokümantasyonu konusunda bütüncül bakış açısının oluşturulamaması
  • Hakikat arayışının yalnızca hukuki süreçlere indirgenmesinin ortaya çıkardığı sorunlar, (hakikatin sadece bir boyutunu ele alan dolayısıyla adaleti tesis etmede yetersizlik). Bütünü tamamlayan, biri olmadığında diğerinin zayıf kaldığı karmaşık bir alanda çalışıyor olduğumuzun idrakine varmak,  konunun tek başına hukuk alanına sıkıştırılamayacağı, farklı disiplinler arası ve aktörler arasında işbirliğinin etkin olarak kurulmasını zorunlu kılan bir alan olduğunun farkedilmemesi

Bütün bunları harekete geçirmek, hem tek tek hem de örgütler/kurumlar olarak herkesin sorumluluğu altında olduğunu hatırlayarak, aşağıdaki sonuçlara ulaştık

  • Suçların ortaya çıkarılmasında, faillerin tespiti ile adalet önüne çıkarılmasında ceza soruşturmalarının ve yargının başarısızlığı nedeniyle, dünyanın pek çok ülkesinde oluşturulan bir hakikat komisyonunun kurulması gereği, böyle bir komisyonun toplumsal cinsiyet eşitliği değerleri temelinde ve toplumsal ihtiyaçları ve değerleri (ana dil gibi) içerecek biçimde oluşturulması gerekmektedir.
  • Kayıplarla ve hukuk dışı infazlarla ilgili yürütülen adalet mücadelesi, bir yandan mağdur ailelerinin yaşamında olumlu değişikler yaratmayı, öte yanda da adaletsizliği üreten sistemin dönüşümü ve değişimini hedeflemelidir.
  • Kayıp aileleri bu sürecin temel paydaşıdır. Hak savunucuları, mesleki uzmanlığa sahip olanlar ve örgütleri, kayıp aileleri ile birlikte, süreci yürütmeli ve yönetmeli, özellikle veri toplama sürecindeki ikinci mağduriyetlerden koruyabilmelidir. Sürecin yeniden oluşturacağı travmaları önlemek amacıyla ruhsal destek sağlanmalı, alanda çalışanların da bakım verenlerin bakımı programlarına katılması hedeflenmelidir.
  • Hakikat arayışında,  hakikatin bütün unsurlarıyla araştırılması gerekir. Bu araştırma sadece bir meslek alanına özgü değildir. Adli tıp, hukukçular, mağdur aileleri ve insan hakları örgütleri ve akademinin beraber çalışmasını gerektirir. Dolayısıyla mücadelenin ana ayağını oluşturan bu kapsamlı, tamamlayıcı araştırmaların ve eylemliliklerin ortaklaşılmış, zamana dayalı ve sonuç alıcı bir planlama çerçevesinde yapılması ihtiyacı bulunmaktadır. Aynı zamanda uluslararası mekanizmaları harekete geçirecek işbirliklerinin oluşturulması da bu plana dahil edilmelidir.
  • Mevcut  yasal düzenlemelerin ve olanakların etkili kullanımın sağlanması, bu konuda akademik alan ve aktivistlerin bütün olasılıkları gözeten çalışmaları yoğunlaştırması gerekmektedir. Mevcut Anayasa ve bu Anayasanın 15. Maddesi ağır insan hakları ihlallerinin zaman aşımına tabi olmaksızın soruşturulup cezalandırılmasını engellememektedir. Savaş, sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde işlenen ağır suçların soruşturulması ve zaman aşımına  uğramasını engelleyen hiçbir anayasal hüküm hukuka uygun olamaz. Dolayısıyla kapatılmış dosyalarla ilgili başvuruların bu perspektifte yeniden açılması için Anayasa Mahkemesine başvuru yapılması, uluslararası ve bölgesel mekanizmaların bu anlamda zorlanması gerekmektedir.
  • Toplu mezarların açılması, bulguların incelenmesi ve gerekli soruşturmaların açılmasında Minesota ve İstanbul Protokolu kurallarına uyulmalıdır.
  • Veri toplama, inceleme, analiz etme ve müdahale etme kapasitelerinin güçlenmesi için ortak ve yaygın çalışmalar gerçekleştirilmelidir. 
  • Yalnızca kimlik tespiti olmayan, aynı zamanda cezasızlıkla mücadeleyi güçlendiren ve adaletin tesisine hizmet edecek olan bu çalışmaların bağımsız temelde yapılması ve izlenmesi gereklidir.
  • Suçların ortaya çıkarılmasında kamu ve özellikle de soruşturma makamlarıyla işbirliği yapmanın imkanları zorlanmalıdır.

Bu alanda mücadele eden hukuk, adli tıp, insan hakları ve diğer sivil toplum örgütleri  olarak Konferansımız, İlgili makamlara;

  • Devlet görevlileri tarafından gözaltında kaybedilme ile keyfi ve hukuk dışı şekide yaşam  hakkını ihlal eden her türlü eylemin insanlığa karşı suç olarak düzenlenmeye,
  • Bu suçların örgütlü ve kamunun imkanları kullanılarak delilleri ortadan kaldırılmaya çalışıldığından ve failleri devlet görevlisi olduğundan dolayı, yeterince uzman savcı, kolluk görevlisi, personel ve gerekli araçların sağlanarak belirli bir katılımcı planlama çerçevesinde soruşturmaların hızla yürütülmesine
  • Devlet görevlileri tarafından işlenen ağır insan hakları ihlallerine ilişkin suçların uluslararası insan hakları hukukuna göre zaman aşımına uğramayacağını ve bunu sağlayacak yeni ulusal yasal düzenlemelerin hukuka aykırı olamayacağını vurgulamış ve Türkiye’nin bu uluslararası yükümlülüklerine uygun yasal düzenleme yapmaya,
  • Kayıp kişilerin çoğunlukla kimliği belirsiz bir şekilde çeşitli mezarlıklarda usule aykırı biçimde gömüldükleri ve kimliklerinin tespitindeki zorluklar vurgulanmış, kamunun desteği ile halen kimliği belirsiz olarak gömülmüş olanlar için bir DNA Bilgi Bankasının oluşturulmaya, ve
  • İvedilikle Uluslararası Ceza Mahkemesinin Statüsünü düzenleyen Roma Tüzüğüne taraf olunmalı, BM Zorla Kaybedilmeye Karşı Sözleşmeyi imzalamaya ve taraf olmaya

ÇAĞRIDA BULUNMAKTADIR.

Asıl önemli olan sabretmek, vazgeçmemek, ısrar etmeye devam etmektir. Bilimsel, ilgili disiplinleri ile birlikte çalışmaya ve bir ortak çalışma kültürüne dayalı bir toplumsal barış ve adalet mücadelesine ilişkin gündem oluşturmak için sivil alandaki  bütün taraflarının çok geçmeden bu bütünlüklü stratejik yaklaşımın oluşturulması ve hayata geçirilmesine ilişkin somut bir eylem planı üretmek için bir araya gelmesi ve artık ortak sesini yükseltmesinin zamanı gelmiştir.