Uygulamamızı İndirin

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için uygulamamızı indirebilirsiniz.

Hemen İndir
İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyelerinin Görevlerine Son Verilmesi Kararına Karşı Basın Açıklaması

22.03.2025

BASINA VE KAMUOYUNA

İki gazetecinin Suriye’deki hava saldırısı nedeniyle yaşamını yitirmesi ve bu saldırının protestoları esnasında kolluk tarafından uygulanan orantısız müdahaleler sebebiyle İstanbul Barosu tarafından açıklama yapılmıştır. Bu açıklama gerekçe gösterilerek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri hakkında örgüt propagandası yapmak ve halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak suçlarından soruşturma açılmış; ayrıca görevlerine son verilmek istemiyle davaname düzenlenerek İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmıştır.

Baro yönetiminin ifade özgürlüğünün kullanımı sırasında gerçekleştirilen açıklamanın özgürlük sınırlarının aşılıp aşılmadığı, sözü edilen özgürlüğün kullanımı sırasında cezai sorumluluklarının bulunup bulunmadığı haklarında yürütülen ceza yargılaması neticesinde değerlendirilebilecek unsurlardır.

Ancak bu durum beklenmeksizin açılan davanın 21.03.2025 tarihli duruşmasında İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyelerinin görevlerine son verilmesine karar verilmiştir. Bu karar sadece İstanbul Barosu Genel Kurulunun iradesinin hukuksuzca yok sayılması değil aynı zamanda açık bir sivil darbedir. Ayrıca bağımsız savunmaya, avukatlık mesleğine ve hukuk düzenine yönelik açık bir saldırıdır.

Baroların hangi konuda açıklama yapabileceğine yargı makamları karar veremez. Açıktır ki; bu kararla birlikte Baroların bağımsızlığını ortadan kaldırmak için her türlü baskı aracı devreye sokulmaktadır.

Bizler, hukukun üstünlüğü ilkesine ve adaletin sağlanmasına inanan, baroların ve hukuk örgütlerinin bağımsızlığının korunması gerektiğini savunan avukatlar olarak, bu haksız uygulamaya karşı kararlı bir duruş sergiliyoruz. Yargı bağımsızlığını savunmak, sadece bir meslek grubunun değil, tüm toplumun ortak çıkarıdır. Baroların ve avukatların bağımsızlıkları, hukukun üstünlüğü ve adaletin teminatıdır. Bu teminat, siyasi iktidarın veya herhangi bir gücün insafına terk edilemez.

İstanbul Barosu 147 yıllık kadim tarihinde çok badireler atlatmış, darbeler görmüş ve cunta yönetimlerinin idari ve yargısal tacizlerine maruz kalmıştır. 1980 askeri cuntası tarafından İstanbul Barosunun kapısına kilit vurulmuş ve dönemin Baro Başkanı tutuklanmıştır.

Türkiye tarihinde Baro Başkanlarının, Yönetim Kurulu Üyelerinin tutuklanmasına, haklarında dava açılmasına şahit olduk ancak ilk kez bir baronun seçilmişleri üzerinden bir bütün olarak örgütlü yapısının hedef alındığını görmekteyiz.

İstanbul Barosu 20 Ekim 2024 tarihli Genel Kurulunda Sayın İbrahim Kaboğlu ile Yönetimini seçme iradesi göstermiştir. Göreve geldikleri günden itibaren toplumun adalet beklentilerine karşı duyarlı olmuş ve Avukatlık Kanunu’nun kendilerine verdiği hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunma ve koruma yetkisine dayanarak görevlerini ifa etmişlerdir. Bugün, onların görevden alınması, sadece İstanbul Barosunun değil, tüm Türkiye'deki Baroların bağımsızlık mücadelesine darbe vurmak, hukukun ve adaletin sesini susturmak, baroları kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmek amacıyla savunma özgürlüğüne ve avukatlara yönelik bir müdahaledir

Toplumsal olaylarda söz söylenmesi; hukukun üstünlüğü ve Baroların insan haklarının korunması adına yüklendiği sorumluluğun gereğidir. Toplumsal olaylar, kamu yararı, hukukun üstünlüğü ve insan hakları söz konusu olduğunda yasal görev ve yetkileri çerçevesinde hareket edeceklerine şüphe yoktur. Bununla birlikte demokratik toplum düzeninde baroların bağımsızlığı, yargının bağımsızlığı ile doğrudan bağlantılıdır.

Ancak yargıyı yürütmenin idari bir birimi haline getirmek isteyen siyasi iktidar; İstanbul Barosu şahsında bütün barolara, Barolar Birliğine, savunma örgütlerine ve avukatlara gözdağı vermek amacıyla yürüttüğü bu süreç tüm avukatlar ve barolar için bir tehdit oluşturmaktadır.

Unutulmamalıdır ki, hukuk devleti ilkesi gereği, yargı organlarının bağımsız ve tarafsız olması esastır. İstanbul Barosu'na yönelik bu tasarruf, hukuk güvenliğini zedelemekte, avukatlık mesleğini baskı altına almakta ve savunma makamını etkisizleştirmeye yönelik bir girişim olarak tarihe not düşmektedir.

Savunma örgütüne yönelik bu saldırı, sadece hukuki bir meseleyi değil, Türkiye'nin geleceğini ve her bir vatandaşın haklarını hedef almaktadır. Demokrasiye ve adalete yapılan bu açık saldırı, her birimizin özgürlüğünü tehdit etmektedir ve bundan sonra yapılacak her adım, alınacak her karar bu saldırının daha da derinleşmesine yol açacaktır.

Bu düzen, sesini çıkaran, hak arayan ve hukukun üstünlüğünü savunan her sesi boğmakla hukuku siyasallaştırmakla meşguldür. Hukukun siyasallaştırılması, adaletin tesisi yerine adaletin sorgulanabilir bir hale getirmektedir. İstanbul Barosunun tamamen keyfi bir şekilde hedef alınması, demokrasiye, adalete ve hukuk devletine olan en büyük ihanetin ve hukuk sisteminin çöküşünün ilanıdır.

Hukuk, hiçbir gücün boyunduruğuna girmez!

İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyelerinin görevlerine son verilmesi kararından bir an önce geri dönülmesini, İstanbul Barosunun hukuk adına verdiği mücadeleye devam etmesinin sağlanmasını, Baroların bağımsızlıklarının korunması için Avukatlık Kanunu 77.maddesi 5.fıkrası ve devamı maddelerinin iptal edilmesini, hukukun ve adaletin savunucusu olan tüm avukatların, meslek örgütlerinin demokratik hakları ve özgürlüklerinin garanti altına alınmasını talep ediyoruz.

Bizler, sonuna kadar bu haksızlığın ve hukuksuzluğun karşısında duracağız. İstanbul Barosunun ve diğer baroların bağımsızlığı için mücadelemiz devam edecektir. Hiçbir baskı, hiçbir müdahale, bizleri hukukun ve adaletin savunucusu olmaktan alıkoyamayacaktır. Diyarbakır Barosu olarak, hukuki süreçte İstanbul Barosu ile dayanışma halinde olacağımızı, Barolara yönelik her türlü hukuk dışı saldırılara karşı mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimiz kamuoyuna saygıyla duyururuz.

DİYARBAKIR BAROSU