Kullanıcı deneyiminizi artırmak için uygulamamızı indirebilirsiniz.
- Baromuz
- Merkezler & Komisyonlar
- Komisyonlar
- Merkezler
- Raporlar
- Duyurular
- Yayınlar
- Baro Bültenleri
- Diğer
- İletişim
26.07.2016
Basına ve Kamuoyuna
26/07/2016
Hiçbir Kişi veya Kurum Halkın İradesinin Üzerinde Olamaz, Hak ve Özgürlüklerden Asla Vazgeçilemez!
Diyarbakır Barosu olarak, 15/07/2016 tarihinde yapılan darbe girişimi ile Olağanüstü Hal İlanı ve özellikle 667 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin tespit, görüş ve önerilerimizi siz değerli basın emekçileri aracılığıyla kamuoyu ve yetkililerle paylaşmak isteriz.
Diyarbakır Barosu olarak, geçmişimizden bugüne kadar her türlü hukuk dışı girişimin ve darbenin karşısında olduğumuz, halkın iradesine ipotek koyan hiçbir vesayet yönetimini kabul etmediğimiz herkes tarafından bilinmektedir. Darbe girişimlerinin olduğu, Olağanüstü Hal ilanı ile Kanun Hükmünde Kararnamelerin(KHK) çıkarıldığı bu dönemde bireylerin hak ve özgürlükleri ile toplumun demokratik geleceği bakımından tehlikeler ortaya çıkmıştır. Bir hukuk ve savunma örgütü olan Baro olarak; topluma ve tarihe olan sorumluluğumuz, hukuka ve insan haklarına olan saygımız uyarınca Başta ülkeyi yönetenler olmak üzere, Mecliste temsili olan ve olmayan bütün siyasi partileri, Sivil Toplum Örgütleri ve toplumdaki her bir bireyi toplumun demokratik geleceğine, insan hak ve özgürlüklerine sahip çıkmaya davet ediyoruz.
Bu bağlamda yürütülen idari ve adli soruşturmalar ile alınacak tedbirlerin ihdas ve uygulanmasında insanın insan olmaktan kaynaklı hak ve özgürlüklerine ve evrensel hukuk ilkelerine riayet edilerek yürütülmesi gerekmektedir. Elbette ki her hukuk düzeninde suç ve suçlu ile mücadele edilecektir. Ancak bu mücadele yürütülürken soruşturma veya kovuşturmaya uğrayan kişilerin, kimliğine ve işledikleri suçun niteliğine bakılmaksızın hukuk kuralları çerçevesinde, adil yargılanma hakkı gözetilerek soruşturma ve kovuşturma aşamaları tamamlanmalıdır.
Bilindiği üzere darbe girişimine halkın her kesimi, parlamentodaki siyasi partiler, milletvekilleri, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, dernekler ve barolar, birlik ve beraberlik içinde karşı durmuştur. Ancak darbe girişimi sonrasında bu bütünlük korunamamış, yasal düzenlemeler parlamento çatısı altında yapılması gerekirken bu düzenlemeler 667 sayılı KHK ile Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılarak yasama organı işlevsizleştirilmiştir. Bu tedbirlerin KHKlar yerine Parlamentoda yasal düzenlemelerle olması gerektiği kanaatindeyiz.
Kabul edilemez bulduğumuz ve kınadığımız darbe girişimi sonrası Ülke genelinde üç ay süreyle İlan edilen Olağanüstü Halin ardından çıkarılan 667 Sayılı Kanun Hükmünde kararname; Evrensel Hukuk Kurallarının ihlal edildiği, Hukuk Devleti olmanın gereklerine aykırı davranılarak; Temel Hak ve Hürriyetleri tamamen ortadan kaldırabilecek, hak ve özgürlüklerin özüne dokunması sebebiyle uluslar arası hukuktan doğan yükümlülükleri ihlal edici nitelikte olduğu açıktır.
Hukuksal ve teknik kavramları bir yana bırakıp sade bir dille ifade etmek gerekirse;
Söz konusu KHK ile;
1- Sağlık kuruluşları, eğitim kuruluşları, vakıf ve dernekler, vakıf üniversiteleri, sendika, federasyon ve konfederasyonlar kapatılmıştır. Kapatılan bu kurum ve kuruluşların malvarlıklarına el konulmuş, bundan sonra yapılacak kapatmalarda da ilgili bakana yetki verilmiştir.
2-Yargı mensupları ve bunlardan sayılanlar ile ilgili görevden alınma usulüne ilişkin yeni düzenlemeler getirilmiştir.
3-Akademisyenler ve çeşitli kamu görevlilerinin, YÖK veya ilgili bakanlık tarafından görevlerine son verileceği ve bir daha kamu hizmetlerinde istihdam edilemeyeceği hükme bağlanmıştır.
4-Söz konusu KHK yargılama faaliyeti ve özellikle savunma hakkını doğrudan etkileyen düzenlemeler de getirmiştir. Bu kapsamda gözaltı süresi 30 güne çıkarılmış, tutuklunun avukatı ile yapacağı görüşmelere kısıtlamalar getirilmiş, avukat ile müvekkilinin birbirlerine verdiği belgelere el konulabileceği, görüşme gün ve saatlerinin sınırlanabileceği veya yasaklanabileceği, kovuşturma aşamasında müdafii sayısının en fazla 3 avukat ile sınırlandırıldığı, tutukluluğun gözden geçirilmesi işleminde şüpheli veya müdafiinin dinlenmesine son verildiği ve şüpheli veya sanığın sorgusunun sesli iletişim tekniği ile yapılabileceği gibi bir çok düzenleme getirilmiştir.
5-Bu KHK Kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kamu görevlileri hakkında, icra ettikleri bu görevler nedeniyle hiçbir hukuki ve cezai yaptırıma gidilemeyeceği hükme bağlanmıştır.
6-Ayrıca söz konusu kanun hükmündeki kararnamenin yanı sıra Olağanüstü Hal kanununda da temel hak ve özgürlüklerin durdurulmasına ilişkin çok ciddi düzenlemeler yer almaktadır. Söz gelimi Soruşturmanın temel işlemlerinden olan arama ve el koyma işlemleri için hâkim kararı gerekliliğini ortadan kaldırmakta ve bu hususta mülki amire yetki vermektedir.
667 sayılı kanun hükmünde kararname ve Olağanüstü Hal kanunu Anayasada ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde düzenlenen temel hak ve özgürlükleri durdurmakta ve askıya almaktadır. Anayasanın 15.maddesi Olağanüstü Hal ve diğer olağanüstü rejimlerde temel hak ve özgürlüklerin durdurulmasında; durumun gerektirdiği ölçünün aşılamayacağı, yaşam hakkı ile kişinin maddi ve manevi varlığına dokunulamayacağı, kimsenin düşünce ve kanaat açıklamaya zorlanamayacağı, suçluluğu yargı kararı ile sabit oluncaya kadar hiç kimseye suçlu muamelesi yapılamayacağı ve uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklerin ihlal edilemeyeceği hükme bağlanmıştır.
Öte taraftan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 15.maddesi de savaş veya bir ulusun varlığını tehdit eden bir durumun varlığı halinde sözleşmeye aykırı tedbirler alınabileceğini düzenlemiştir.
Bu madde kesinlikle durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla sözleşmeye aykırı tedbirler alınabileceğini belirtmektedir. Bu durumda dahi yaşam hakkının, işkence, kötü muamele veya onur kırıcı muamele yasağının ihlal edilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Yine aynı madde kapsamında sözleşmeyi askıya alan taraf devletin alınan tedbirleri, bu tedbirlerin nedenlerini, tedbirlerin ne zaman kalkacağını ve sözleşme hükümlerinin ne kadar süre ile askıya alınacağını Avrupa Konseyine bildirmek zorundadır.
Gelinen aşama itibariyle toplumda ciddi bir kaos ortamı ve belirsizliğin oluştuğu, gerçekleştirilen açığa alma, yakalama işlemlerinde belirlemelerin ne şekilde yapıldığına dair toplumda ciddi bir sorgulama ve endişe bulunduğu belirtilmelidir. Bu durum kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine dair şüpheler uyandırmaktadır.
Ayrıca bilindiği üzere bölgemizde çok uzun yıllar bir OHAL uygulaması yaşanmış; ne yazık ki bu süreçte binlerce faili meçhul, gözaltında kayıp, kısa yoldan keyfi infaz, işkence vb. bir çok hak ihlali yaşanmıştır. Halkımızda 3 aylık süre için ilan edilen olağanüstü halin daha da uzayacağı ve 90’lı yıllarda yaşanılan acı tecrübelerin tekrardan yaşanacağı yönünde ciddi endişeler vardır.
Medyaya yansıyan bazı görüntüler ile insan hakları kuruluşlarının yaptığı açıklamalar göz altına alınan kişilerin işkenceye veya kötü muameleye tabi tutuldukları yönünde iddialar ve şüphelere sebebiyet vermiştir. Suç isnadı ne olursa olsun mutlak ve istisnasız biçimde uygulanması gereken İşkence Yasağına riayet edilmelidir. Bu iddialar mutlak suretle araştırılmalı ve sorumlular hakkında işlem başlatılmalıdır.
Meslekten ihraç edilen Hâkim/ Savcı sayısı Türkiye’deki toplam hâkim/savcı sayısına oranlandığında yargılama faaliyetlerinin ciddi biçimde sekteye uğrama ihtimali, belirgin bir şekilde ortadadır. Yeni adli yıl başlamadan bu konuda kamuoyunu ferahlatacak açıklamanın yetkili mercilerce yapılması gerekmektedir.
Olağanüstü hal süresince karar alan ve bu kararları uygulayan hiçbir kamu görevlisi hakkında icra ettikleri görev nedeniyle cezai ve hukuki soruşturma yürütülemeyeceği düzenlenmiştir. Bu düzenleme bu süreçte suç işleyen kamu görevlileri hakkında etkili soruşturma yapılmayacağı endişesi ile beraber Türkiye’deki temel problemlerden olan cezasızlık problemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Bu düzenleme referandum ile kaldırılan Anayasanın geçici 15.maddesini akıllara getirmektedir.
Darbe girişimi karşısında gösterilen bu büyük dayanışma ve ortaya konulan iradenin yaşanan bu ağır travmanın sonuçlarının ortadan kaldırılması için de gösterilmesi gerekmektedir. Türkiye’nin tüm sorunlarının, hiçbir siyasi parti, toplumun hiçbir kesimi dışlanmadan birlik ve beraberlik ruhu ile dayanışma içerisinde, uzlaşı, diyalog ve demokrasi çerçevesinde çözülebileceğini bir kez daha görmüş bulunmaktayız.
Darbe girişimi karşısında gösterilen direnci, toplumsal sorunları aşma da fırsat ve ümit olarak görüyoruz.
Unutulmamalıdır ki, Darbe'nin PANZEHRİ daha fazla Demokrasi ve daha fazla ÖZGÜRLÜKTÜR.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.