Uygulamamızı İndirin

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için uygulamamızı indirebilirsiniz.

Hemen İndir
BASINA VE KAMUOYUNA

25.11.2013

                                    BASINA VE KAMUOYUNA

 

                                                                                                     25.11.2013/Diyarbakır

 

Değerli Basın Mensupları;

 

“Belki de bize en yakın şey ölüm; fakat bu beni korkutmuyor, haklı olan her şey için savaşmaya devam edeceğiz” (Maria Teresa Mirabel 1936)

                                              

“Bunca acıyla dolu ülkemiz için yapılacak her şeyi yapmak bir mutluluk kaynağı; kollarını kavuşturup oturmak ise çok üzücü” ( Minerva Argentina Mirabel 1926).

                                                          

“Çocuklarımızın, bu yoz ve zalim sistemde yetişmesine izin vermeyeceğiz. Bu sisteme karşı savaşmak zorundayız. Ben kendi adıma her şeyimi vermeye hazırım; gerekirse hayatımı da” (Patria Mercedes Mirabel 1924)

 

Değerli Basın Mensupları;

 

Dünyanın farklı coğrafyalarında renkleri, dilleri, kimlikleri farklı olsa da kadınların; uğradığı şiddet, tecavüz ve sömürünün rengi hep aynıdır. Kadınların öldürül(e)meyeceği bir toplum için; Mirabel kardeşlerin adlarını ve mücadelelerini unutmayacağız.

 

Önce 1981 yılında Kolombiya’nın başkenti Bogota’da toplanan 1. Latin Amerika ve Karayip Kadınlar Kurultayı’nda, daha sonra da 1999 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda alınan kararı ile; ülkelerinde siyasal özgürlük adına kararlılıkla mücadele ettikleri için Rafael Leonidas Trujillo yönetimindeki diktatörlük tarafından pek çok kez hapsedilip, işkenceye maruz kalan Mirabel kardeşlerin, diktatörün askerleri tarafından tecavüz edilerek; işkenceyle katledildikleri gün olan 25 Kasım tarihi her yıl "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü" olarak anılmaktadır. 

 

25 Kasım, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, ayrımcılığa, ataerkil toplumsal şiddete, aile içi şiddete, savaşa, ırkçılığa ve kadınları, kadın haklarını yok sayan sistemlere karşı kadınların eylem günüdür.

 

Bu gün, Diyarbakır’da, Van’da, İstanbul’da, Bursa’da, Brüksel’de, Londra’da, Tahran’da; 7, 17, 27 ya da 67 yaşında; babası, komşusu, patronu, sevgilisi, kocası ve onları koruyan, kollayan, destekleyen ve cezalandırmayan sistem tarafından; kurşunla, taşla, bıçakla ya da tecavüz ve hakaretle; aşağılanan, eziyet edilen, yaşam hakkı gasp edilen, haklarını savunduğumuz adları sayılamayacak kadar çok kadının hesabını sorduğumuz gündür.  

 

Değerli Basın Mensupları;

 

Dünya’da olduğu gibi ülkemizde de kadın her zaman ikinci sınıf kategoride görülmekte; kadınlara yönelik şiddet her geçen gün artmaktadır. Kadınlar, işyerinde, evinde, cezaevlerinde, hastanede, okulda kısacası yaşamın her alanında şiddete maruz kalmaktadır.  CEDAW’ a taraf bir ülke olan Türkiye, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık konusunda Dünyanın en geri ülkelerini arasında yer almaktadır. Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden (AİHM) aile içi şiddet nedeniyle ceza alan ilk ülke Türkiye’dir. Bu cezanın alınmasına neden olan kişi, devlet tarafından korunamamasına bağlı olarak eşi tarafından öldürülmüş bir kadındır.

 

Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet Türkiye’de giderek normalleşip olağanlaşmakta; şiddet, tecavüz, cinayet, taciz, sömürü, ücrette eşitsizlik gibi konulara tepkisizlik gün geçtikçe büyümektedir.

 

Medyada namus, töre cinayetleri, koca-baba dayakları, işkence magazinleştirilerek verilmektedir. Şiddete uğrayan kadının ne yaptığı, ne söylediği ya da nasıl giyindiği sorgulanmaktadır. Fiziksel, söze ve cinsel şiddete uğrayan kadınların bunu hak edip-etmediği tartışılmakta; kurbanlar, suçlanmakta ve suçlular neredeyse “mağdur” ilan edilmektedir. Şiddet, dinsel-geleneksel önyargılarla, cinsiyet ayrımcı politikalarla ve yasalar eliyle meşrulaştırılmaktadır.

 

Sadece Resmi verilere göre 2013 yılında 28 bin kadın şiddete maruz kalmış ve 95 kadın hayatını kaybetmiştir. Resmi olmayan rakamlara göre ise Türkiye’de kadın cinayetleri son 10 yılda yüzde bin 400 artış göstermiş; 2002 yılında öldürülen kadın sayısı 66 iken, 2013’ün sadece ilk dokuz ayında bu rakam 842’ye ulaşmıştır.

 

Değerli Basın Mensupları;

 

Türkiye’de hükümetler, bugüne dek kadına yönelik şiddeti önlemeye ilişkin birçok uluslararası sözleşmeye imza koymuş olmalarına karşın bu sözleşmelerin gereğini yapmamışlardır. Yasal mevzuatlarla getirilen gelişmelere karşın, şiddetin engellenmesine yönelik uygulamada uzun ve kısa vadeli, çalışmalar yapılmamaktadır. Zihniyetin değişmesi için devletin bir programının olmadığını da görmekteyiz.

 

“Kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddete ilişkin” veriler kadın cinayetlerinin arttığını göstermektedir. Hükümet tarafından kadına yönelik şiddete karşı ciddi ve kapsamlı bir eylem planı hızla hayata geçirilmelidir.

 

Cinsiyet ayrımcı politikalar, yasalar ve uygulamalar kaldırılmalı, eylem ve eğitim projeleri kadın örgütleriyle birlikte yaşama geçirilmelidir.

 

Kadına karşı her türlü şiddet davalarında uygulanan “haksız tahrik indirimleri” kaldırılmalı, TCK’nin 29. maddesi uygulanmamalıdır.

 

Kadına yönelik şiddetle, özellikle aile üyelerinden gelen şiddetle mücadele uzun soluklu, sistemli ve tavizsiz olarak gündemde yer almalıdır. Aile içi cinayetler mercek altına alınmalıdır. Bir yakınının şiddetine maruz kalma riski yüksek olan grupların erken devrede saptanması ve müdahale edilmesi sağlanmalıdır.

 

Mağdurların kamusal sağlık ve sosyal destek sistemlerine ulaşmaları için kolaylaştırıcı yol ve yöntemler geliştirilmelidir.

 

Sağlık çalışanları bu tür riskli durumlar saptandığında, risk altındaki kadının korunması için neler yapılabileceği ve işbirliği yapılacak yerler konusunda bilgilendirilmelidir.

 

Medya, kadına yönelik şiddet ve tecavüz haberlerini kamuoyuna aktarırken, haber dilini doğru kullanmalı, etik değerlere uymalı, tecavüzün içerdiği şiddeti arka plana itmemeli ve tecavüzü erotize edici tutumlardan uzak durmalıdır. Basının, suçu işleyen erkeğe değil, mağdur kadının özelliklerine odaklanması şiddetin sorumlusunun mağdur olduğu biçiminde bir yanılsama yaratabilmektedir. Buna dikkat edilmelidir.

 

Kadın sığınma evleri ile ilgili sorunlar hızla aşılmalı ve risk gruplarına, şiddetle sık karşılaşan meslek gruplarına ve kamuya yönelik eğitim ve bilgilendirme çalışmalarına hız verilmelidir.

Kadınların ekonomik özgürlüğü için çalışmasının önündeki engelleri kaldırılmalı; sosyal güvenlik, parasız eğitim ve parasız sağlık haklarından yararlanmaları sağlanmalıdır.

 

Değerli Basın Mensupları;

 

 

Sonuç olarak; Kadına yönelik şiddetin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması, öncelikle devletin ve siyasal iktidarın ilgili tüm kurumlarıyla sorumluluk üstlenmesi, ilgili tüm sivil ve resmi kuruluşlarla işbirliği yaparak, yaşamsal öneme sahip bu sorunun ortadan kaldırılması için gerekli sosyal politikaların yaşama geçirilmesi ile mümkün olacaktır.

 

Kadın hakları savunucuları olarak bizler, kadının cinsel, fiziksel, psikolojik bütünlüğünün dokunulmaz olduğunu; kadının insan haklarının temel insan hakkı olduğunu bir kez daha hatırlatıyor; kadına yönelik her türlü şiddet sonlanıncaya kadar mücadelemizi sürdüreceğimizi yüksek sesle ifade ediyoruz. Kadına yönelik şiddet bir insanlık suçudur.

 


Saygılarımızla

 

 

                                                                  Diyarbakır Barosu

                                               Kadın Hakları, Danışma ve Uygulama Merkezi

                                                                       Koordinatörü

                                                                    Av. Halime SANLİ