Uygulamamızı İndirin

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için uygulamamızı indirebilirsiniz.

Hemen İndir
BASINA VE KAMUOYUNA

05.06.2013

BASIN AÇIKLAMASI

                                                                                                                                                     05.06.2013

 

Değerli Basın Mensupları;

 

                               5 Haziran Dünya Çevre Günü; 5 Haziran 1972 yılında Stockholm‘de toplanan "Birleşmiş Milletler Çevre ve İnsan Konferansı"nın yıldönümü olan tarihtir. Bu konferansta BM "temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşamanın temel bir insan hakkı olduğunu karar altına almıştır. 1970‘li yılların ikinci yarısından itibaren, konferansın önemine istinaden, bu konferansta alınan kararların bir anlamda çevre koruma alanında milat olması gerçeğinden hareketle, konferansın toplandığı tarih, DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ ilan edilmiştir.

 

                               Türkiye, 2013 yılına, ülkenin en önemli sorunu olan Kürt sorununun şiddetten arındırılarak çözülmesine yönelik yeni gelişmelerle girdi.Uzun bir çatışma sürecinden, büyük kayıplardan ve acılardan sonra ortaya çıkan bu barış fırsatının ilk defa Türkiye’nin çok farklı kesimlerini bir araya getirmiş olmasını, ortak bir duyarlılık yaratmış olmasını çok kıymetli buluyoruz.

                                Yıllardan beri devam eden bu süreçte özellikle bölge  coğrafyası üzerinde askeri, siyasi ve ekonomik nedenlerle yürütülen çevresel politikalar bölge  coğrafyasına ve toplumsal yapısına çok ciddi zararlar vermiştir.Birçok köy, orman yakılmış, yerleşim yeri tahrip edilmiş, tarihi-kültürel eserler ve verimli araziler ;imar planları ve baraj projeleriyle sular altında bırakılmıştır.Birçok verimli arazi susuz bırakılarak kuraklaştırılmıştır. Bölgede tarım ve hayvancılık faaliyetleri çatışmalı ortam nedeniyle yok denilecek düzeye gelmiştir.

                               Çatışmalar nedeniyle çıkan orman yangınlarında doğal bitki örtüsü ve hayvan varlığı üzerinde geri dönüşü olmayan tahribatlar meydana gelmiştir.Bölge florasında yer alan birçok bitki türünün yaşanan yangınlarla yok olduğu ve gelecek nesillerin, insanlığın ortak mirası olan doğadan yararlanma olanaklarını bırakmayacağı, ekolojik dengeyi bozacağı yadsınamaz bir gerçektir.Kürt sorunu çözülmeye çalışılırken çevreye duyarlı kesimleri yaratılan çevre tahrifatlarını onarmak ve gelecek nesillere yaşanabilir bir çevre bırakabilmek için çevresel projeler hazırlamaya ve çevre duyarlılığını artırmaya çağırıyoruz. Bu ülke bu coğrafya ve zenginlik hepimizindir."Kendi geleceğimizi kendi elimizle yakmayalım, yıkmayalım.’’

                                       Türkiye'nin elektrik ihtiyacının ancak %2-3'ünü karşılayacağının bilinmesine rağmen, ülkemizin dereleri üzerine 5000'e yakın Hidroelektrik Santrali (HES) kurulması planlanıyor.Bunun karşılığında, suyun kullanım hakkı, suyun gerçek sahipleri olan yöre halkının elinden alınıp, 98 yıllığına, HES'i kuran şirketlere devrediliyor.Çevre kirliliğinin temellerinden olan Nükleer-büyük hidroelektrik-termik santraller gibi enerji politikasından vazgeçilip, enerjinin verimli kullanılması ve temiz, doğayla uyumlu rüzgar, güneş, jeotermal gibi alternatif doğa dostu ve yenilenebilir enerji biçimlerinin geliştirilmesi sağlanmaya çalışılmalıdır.

                               Oysa ki bunu yapmak yerine 21.05.2013 günü Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 6486 sayılı Kanunun kapsamında TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilen bu torba yasaya gizlenen bir madde değişikliği ile(12. madde) Çevre Kanunu’na ‘23.6.1997 tarihinden önce yatırım programına alınmış olup, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla planlama aşaması geçmiş olan veya ihalesi yapılmış olan veya üretim veya işletmeye başlamış olan projeler ile bunların gerçekleştirilmesi için zorunlu olan yapı ve tesisler ÇED kapsamı dışındadır’ şeklinde geçici 3. madde eklenmiştir.

                               “Yani, İstanbul’a 3. köprü, 3. havaalanı, Gebze-İzmir otoyolu, Hasankeyf’i sular altında bırakacak Ilısu Barajı, nükleer santraller gibi çevresel olumsuz etkileri yoğun olan dev projeler ÇED kapsamı dışına çıkartılmıştır.Türkiye'nin taraf olduğu onlarca çevre koruma sözleşmesi yok sayılmış, yasayla yaşam alanları daha çok korumasız hale gelmiştir.

                         Örneklerini çoğaltabileceğimiz ve özellikle son günlerde başta İstanbul Taksim Gezi Parkında meydana gelen olaylar olmak üzere tüm ülke genelinde meydana gelen çevresel tepkilere karşı yapılan orantısız müdahaleler insanların en hassas olduğu çevre duyarlılığı konusunda bile ne kadar duyarsız olunduğunu göstermektedir.Ne söylense hep bir eksik kalacak olan bu yağma ve yıkım politikasına ve bu politikanın yarattığı kültüre karşı çıkmayı, Dünya Çevre Günü'nde, bir hukuk örgütü olarak borç biliyor, 5 Haziran'da; ekolojik dengenin bozulmasından rahatsızlık duyan Meslektaşlarımızı,Diyarbakırlıları ve tüm insanları çevreye daha duyarlı olmaya çağırıyoruz.

Saygılarımızla

DİYARBAKIR BAROSU ÇEVRE VE TÜKETİCİ KOMİSYONU