05.04.2013
05 Nisan 2013
Değerli basın mensupları;
Bu gün 5 Nisan Avukatlar Günü. Tüm meslektaşlarımın Avukatlar Gününü kutluyorum.
Avukatlar; hak arama özgürlüğünün, savunma hakkının ve hukuk devletinin en temel güvencesidir. Toplumun bir arada yaşamasını sağlayan en temel değer adalet ise, adaletin temel unsuru da avukat ve avukatlık mesleğidir.
Bireylerin rahatlıkla avukata ulaşamadığı, avukatın da tam bir bağımsızlık ve özgürlük içinde ve etkili şekilde mesleğini yürüterek yargılama faaliyetine katılamadığı bir toplumda, adil yargılama hakkından söz edilemez.
Avukatlar Günü vesilesiyle gerek mesleğimizle ilgili gerekse de toplumun gündeminde bulunan kimi toplumsal sorunlara ilişkin görüşlerimizi sizin aracılığınızla kamuoyuyla paylaşmak isteriz.
Yıllardır ifade ede geldiğimiz, aynı zamanda hak arama özgürlüğünün önünde engel oluşturan mesleki sorunlarımız bütün ağırlığıyla sürmektedir. Öteden beri mesleğimize ve meslek faaliyetlerimize ilişkin en ciddi sorun, adli ve idari makamların avukatlara yönelik tutum ve davranışları, avukatlara yönelik baskılar, engellemeler ve ceza soruşturmalarıdır.
Avukatlık Yasasının, “Yargı organları, emniyet makamları, diğer kamu kurum ve kuruluşları avukatlara görevlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olmak zorundadır.” şeklindeki açık ve emredici düzenlemesine rağmen, hala yurttaşlara hukuki yardım sunmak için başta kolluk birimleri olmak üzere çeşitli kamu kurumlarına giden meslektaşlarımız, zorluklar ve engellerle karşılaşmaktadır.
Hiçbir demokratik ülkede tanık olunamayacak şekilde; duruşmalardaki söz ve davranışları nedeniyle başta Diyarbakır Barosu üyeleri olmak üzere avukatlar kitlesel soruşturma ve tutuklamalara maruz kalmaktadır. Diyarbakır’da “KCK Ana davası” olarak bilinen davada müdafilik yapan 103 avukat hakkında soruşturma sürdürülmekte, İstanbul’da devam eden başka bir davada ise kırkı (40) aşkın avukat yargılanmaktadır. Kısa bir süre önce tutuklanan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi dokuz (9) meslektaşımızla birlikte halen kırka yakın meslektaşımız tutuklu olarak yargılanmaktadır. Dört (4) yıldır tutuklu olarak yargılanan meslektaşlarımız bulunmaktadır. Savunma hakkına ağır bir müdahale oluşturan ve savunma dokunulmazlığını ortadan kaldıran bu uygulamaları kabul edilemez buluyor, protesto ediyoruz.
Aynı zamanda vatandaşların adliyeye ve adalete ulaşmalarını da zorlaştıran ve avukatların günlük mesleki faaliyetlerini de engelleyen uygulamalardan biri de, Diyarbakır Adliyesinin çevresinde ve girişinde yaşanan sorunlardır. Binanın bahçe duvarı, ana bina giriş kapısının yanı sıra, Adliye Binasının etrafındaki kamuya açık yol ve alanlar da metal barikatlarla çevrelenerek kapatılmış, bireylerin güvenle ulaşabildikleri bir mekân olması gereken Adliye Sarayı âdeta askeri bir kamp görünümü almıştır. Hem demir barikatlarda oluşturulan arama noktaları hem Adliye girişindeki x-ray cihazının, avukatlar bakımından yasal bir dayanağı bulunmadığı gibi, mesleki onurumuzu da zedeleyen ve günlük mesleki yaşamımızı çekilmez hale getirmektedir. Zaman geçirilmeden bu uygulamaya son verilmesini istiyoruz.
Öte yandan Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) hükümleri uyarınca, şüpheli ve mağdurlara hukuki yardım sunmak üzere görevlendirilen avukatlara ödenen ücret, mesleğimizin onur ve saygınlığın zedelemektedir. Çok cüzi ücretlerle, gece-gündüz şehrin çeşitli bölgelerinde ve merkeze uzak karakollara giden meslektaşlarımıza genel bir masraf ödenmediği gibi, minibüs ücreti gibi kabul edilemez bir yol ücreti önerilmektedir. Avukatlar için artık bir angaryaya ve gayri insani bir muameleye dönüşen bu soruna bir an önce çözüm bulunmasını bekliyoruz. Diğer kamusal hizmetlere kaynak ayıran Hükümet, adaleti ve adaletin gerçekleşmesinin en temel unsuru olan avukata ulaşmayı, önemsiz bir faaliyet olarak görmekten artık vazgeçmelidir.
Değerli basın mensupları, daha ifade edilecek çok mesleki sorunumuz olmakla birlikte, Avukatlar Günü vesilesiyle asıl toplumun gündeminde olan konulara ilişkin görüşlerimizi sizlerle paylaşmak isterim.
Diyarbakır Barosu; silahların susmasına, silahlı güçlerin çatışma alanlarından çekilmesine ve Kürt meselesinin bundan böyle silah ve çatışma ekseninden barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözüm bulunmaya çalışılacağına ilişkin açıklama ve gelişmelerden büyük bir memnuniyet duymaktadır. Otuz (30) yılı aşkın bir süredir devam eden ve elli (50) bine yakın insanımızın yaşamına mal olan bu sorunun demokrasi, eşitlik ve kardeşlik esası üzerinden çözülmek istenmesi önemli ve tarihi bir dönemi ifade etmektedir. Bu sürecin, her gün yeni ve pozitif adımlarla geliştiğini büyük bir ilgiyle izliyoruz. Diyalog ve müzakere sürecinin sorunun nihai çözümüne kadar devamını umuyor, herkesi bu konuda katkı sunmaya davet ediyoruz.
Silahların sustuğu, silahlı güçlerin çatışma alanlarından çekilmeye başlanacağı bu sırada, kamuoyunda canlı bir tartışma ve pozitif bir hava oluşmuştur. Normalleşmenin sağlandığı bu ortamda hızla demokratikleşme adımları atılmalıdır. Bu çerçevede yeni anayasa yapımı süreci hızlandırılmalı, Kürt yurttaşların kültürel kimlik, ana dilinde eğitim vb. temel toplumsal hakları anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır.
Çatışma sürecinin yıkıma uğrattığı toplumsal yaşamın her alanında hızla bir onarım programı oluşturulmalı ve uygulanmalıdır. Halen aydınlanmayı bekleyen ve zaman aşımına uğrama tehlikesi bulunan binlerce gözaltında kayıp, faili meçhul cinayet ve yargısız infazlar gibi kamu görevlilerinin sorumlu olduğu soruşturmalar hızla ve etkili şekilde ele alınarak sonuçlandırılmalı, Kürt toplumu adaletin gerçekleşmekte olduğunu görmelidir. Roboski’de yaşanan katliam soruşturmasının bir yılı aşkın süredir gizli yürütülmesi, şu ana kadar bu ağır suçun sorumlularının adalet önüne çıkarılmamış olması, bu dönemde de yargının adil olmayan tutumunu gözler önüne sermektedir. Bu konuda TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonun Uludere Raporu da, toplumda hayal kırıklığına yol açmıştır. Henüz Roboski mağdurları, onların avukatları ve kamuoyunun soruşturma dosyasından haberdar olmadan Meclis Komisyonun, sorumluları akamaya çalışan ve ceza soruşturmasını da etkiler nitelikte bir raporu kabul etmesi, bu katliamın da karanlıkta kalacağına dair kuşkuları güçlendirmiştir. Birkaç gün önce küçük kız çocuğu Ceylan ÖNKOL’UN ölümü ile ilgili Takipsizlik Kararının verildiğini de kamuoyunun dikkatine sunmak isteriz.
Adalet olmadan gerçek toplumsal bir barışın sağlanamayacağını herkes bilmelidir. “Adalet bir kutup yıldızı gibidir, geri kalan her şey onun etrafında döner.”özdeyişi bir an olsun dahi akıldan çıkarılmamalıdır.
Halen demokratik bir toplumda, ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında sayılabilecek eylem ve etkinlikler nedeniyle, her hangi bir şiddet eylemine dolaylı dahi olsa karışmamış binlerce Kürt vatandaş yıllardır tutuklu olarak yargılanmakta, ağır ve adaletsiz cezalarla cezalandırılmaktadır. Bu adaletsizliğin sona ermesi için hızla yasal bir düzenlemeler yapılmalıdır.
Öte yandan Diyarbakır Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan ve henüz mahkeme karşısına bile çıkmamış yüzlerce tutuklu başta İzmir Aliağa /Şakran Cezaevi olmak üzere batı illerindeki cezaevlerine nakledilmişlerdir. SEGBİS ( Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi) denilen bir elektronik sistemle sanıkların savunmaları alınmaktadır. Adil yargılama hakkının en temel kuralı olan mahkeme önüne çıkma, hakkında hüküm verilecek yargıçla yüz yüze gelme hakkı bile insanlara tanınmamaktadır. Sanıkların mahkemede hazır bulunma hakkı derhal sağlanmalıdır.
Diyarbakır Barosu tarihsel geleneğine uygun olarak, “mücadeleci baro” kimliğini daha da güçlendirecek; adaletin gerçekleşmesi, insan haklarının hâkim kılınması için çalışmalarını etkili şekilde sürdürmeye devam edecektir.
Savunma hakkına saygının tam olarak sağlandığı, mesleğimizin onur ve saygınlığının korunduğu, adil ve demokratik bir Türkiye dileğiyle 5 Nisan Avukat Gününü kutluyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu adına
Diyarbakır Barosu Başkanı
Av. Tahir EÇİ