Kullanıcı deneyiminizi artırmak için uygulamamızı indirebilirsiniz.
- Baromuz
- Merkezler & Komisyonlar
- Komisyonlar
- Merkezler
- Raporlar
- Duyurular
- Yayınlar
- Baro Bültenleri
- Diğer
- İletişim
08.09.2020
BASINA ve KAMUOYUNA
8 Eylül 2020
04 Eylül 2020 tarihinde fındık toplamak için Sakarya ili Kocaali İlçesi Ortaköy Mahallesi’nde çalışan mevsimlik tarım işçilerine yapılan saldırıya ait görüntülerin çeşitli medya organlarında ve sosyal medyada paylaşılması üzerine ilk andan itibaren Baromuz, Mardin Barosuyla birlikte olayı aydınlığa kavuşturmak, mağdurlara hukuki destek sunmak ve adli mercilere gerekli ihbarları yapmak için harekete geçmiştir. Irkçı saldırıya uğrayan aile ile irtibata geçilmiştir. Ailenin Mazıdağı Jandarma Komutanlığına çağrıldığı yönündeki bilgiler üzerine Barolarımız üyesi bir grup avukatta mağdurlara hukuki destek sunmak ve elde edilen bilgileri kamuoyuyla paylaşmak için Mazıdağı Jandarma Komutanlığına gitmiştir.
Meslektaşlarımız kolluk biriminde kolluk görevlilerinin engellemelerine, hakaret ve tacizlerine maruz kalmış, görevlerini yapmaları engellenmeye çalışılmıştır. Ancak meslektaşlarımızın ısrarları karşısında kolluk görevlileri geri adım atmıştır. Mağdurların ifadeleri alındığı sırada il valisi ve ilçe kaymakamı da dahil olmak üzere birçok üst düzey kamu görevlisi kolluk birimine gelmiş, mağdurlarla görüşmüş, bu görüşmelere nedeniyle ifadelere bu nedenle ara verilmiştir. Ancak asıl kolluk biriminde olan Cumhuriyet Savcıları kolluk biriminde görülmemiştir.
Sayın Basın Mensupları,
Sakarya ili son birkaç yıldır bu ve benzeri ırkçı saldırılara ve linç girişimleri ile gündeme gelmektedir. Nitekim 2018 yılının Aralık ayında Kürtçe konuştukları iddiasıyla Kadir Sakçı isimli yurttaş silahla vurularak öldürülmüş, oğlu Burhan Sakçı ise ağır yaralanmıştır. Yine geçtiğimiz yıl Ağustos ayında Diyarbakır nüfusuna kayıtlı Şirin Tosun isimli genç, Diyarbakır plakalı araca el salladığı ve Kürtçe konuştuğu için bir saldırgan tarafında silahla vurularak öldürülmüştür. Amacımız bir ili topyekün suçlamak değil, ırkçı saldırıların yoğunluğuna dikkat çekerek yetkilileri bu konuda tedbir almaya ikna etmektir. Yaşanan olayların adli niteliği dikkate alınmadan başsavcılıkların yerine çoğunlukla valilerin açıklama yaptığı, olayı gerçek bağlamından koparmaya çalıştıkları, bu şekilde soruşturmayı başından itibaren etkiledikleri ve yönlendirdikleri gözlenmektedir. Nitekim yukarıda belirtilen her üç olayda da ilk resmi açıklamalar valilik ya da şehrin milletvekilleri tarafından yapılmış, cinayetlerin veya saldırıların etnik bir gerekçeyle değil, başka amaçlarla yapıldığını belirtmişlerdir. Bununla da yetinmeyerek bu saldırıları gerçekte olduğu gibi “ırkçı saldırılar ve nefret suçları” kapsamında değerlendirenleri de ağır şekilde itham etmektedirler.
Sakarya’da yaşanan ırkçı saldırıların benzerleri, siyasetin kullandığı kutuplaştırıcı ve ayrımcı dil ile paralel olarak Türkiye’nin başka illerinde de yaşandığı gözlenmektedir. Hiç kuşkusuz yetkililerin bu olayları gerçek bağlamından koparmaya yönelik açıklamaları da, bu suçlara zemin hazırlayan bir diğer faktördür. Sadece söylem düzeyindeki “kardeşlik ve et-tırnak” metaforunun sorunu çözmeye yetmediği ortaya çıkmıştır. Bunun yerine tüm yurttaşların, farklılıklarıyla kabul edilerek doğuştan gelen haklarının anayasa ve yasayla güvence altına alınması ve korunmasıdır. Kimliklerin ve farklılıkların inkarı, halk yığınlarını kimliklere ve farklılıklara düşmanca yaklaşmalarına zemin hazırlamaktadır.
Bu nedenle adli ve idari yetkililerin bu ırkçı saldırılar ve nefret suçlarıyla yüzleşerek sorumluları etkin ve şeffaf bir soruşturma ve kovuşturma sonucunda cezalandırmaları konusunda cesaretli davranmaya davet ediyoruz. Görmezden gelmek, gizlemek ve cezasızlık gibi günü kurtarma amaçlı politikaları sorunu çözmekten uzak tercihler olması yanı sıra; bu suçların giderek artması ve yaygınlaşmasına da sebep olacaktır.