Page 631 - 2018-2021 Çalışma Raporu
P. 631

Türkiye’de  İstanbul  Sözleşmesi’nin  sorunsuz  hayata  geçirilebilmesi  ve  uygunluğun
          sağlanması için iç hukukta 8 Mart 2012 tarihinde 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve
          Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” kabul edilmiştir. Bu kanunla şid-
          detin tanımı yapılmış, yasanın yararlanacaklar açısından kapsamı genişletilmiş, yasa
          kapsamında mülki amir ve kolluğa yetkiler verilmiş, yasada şiddeti ihbar etme hakkı,
          teknik takip olanağı ve zorlama hapsi gibi yeni müesseseler getirilmiştir.

          Türkiye bu düzenlemeler ile kadına yönelik şiddetle mücadelede “şiddete sıfır tolerans”
          prensibi ile hareket edeceğinin sözünü vermiştir. Ancak kadın karşıtı politika izleyen-
          lerin İstanbul Sözleşmesi’ni hedef göstermeleri, sözleşmeye karşı sanal mağduriyetler
          yaratarak karalama kampanyası yürütmeleri nedenleriyle kadına yönelik şiddetle müca-
          dele sekteye uğramaktadır.
          Ayrıca son dönemlerde nafaka hakkı ile ilgili yürütülen tartışmalar da yine kadınların
          kazanımlarına yönelik saldırıların devam ettiğini göstermektedir.
          Adli ve idari mercilere yansıyan şiddet vakalarına baktığımızda, kadına yönelik şiddetle
          mücadele kapsamında yürürlükte bulunan yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesinde;
          ihlal ve ihmaller zincirinin kollukta başlayıp yargıya kadar uzandığı açıkça görülmek-
          tedir.

          Kolluk güçlerinin başvuru süreçlerini etkin yürütmemeleri, arabulucu sıfatına bürüne-
          rek kadınlara telkinlerde bulunmaları, acil ve gerekli tedbirleri almamaları, verilen ted-
          bir sürelerinin çok kısa olması; kadınların şikayetinin titizlikle soruşturulmaması kadın-
          ları korumasız bırakmakta, fail erkekleri ise cesaretlendirmektedir.

          Hakim ve savcıların toplumsal cinsiyet eşitliği hakkında yeterli bilince sahip olmama-
          sı, faillere haksız tahrik ve iyi hal indirimlerinin uygulanması ve faillerin yeni suçlar
          işlemek üzere tahliye edilmeleri, aile içi şiddet dosyalarının uzlaştırma bürolarına gön-
          derilmesi, Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın davalara katılımının sınırlı
          ve usuli olması, tedbir kararlarında işlevsiz, kadını korumayan sürelere hükmedilmesi,
          kararların geç onaylanması ve tebliğde sorunların yaşanması, adli yardım taleplerinin
          reddedilmesi, kadın örgütlerinin ve baroların kadın merkezlerinin müdahillik talepleri-
          nin reddedilmesi gibi yargı pratikleri ve bunların yanı sıra kadın hakları alanında çalı-
          şan aktivistlere yönelik gözaltı ve tutuklamalar da kadına yönelik şiddetle mücadeleyi
          engellemektedir.
          BİANET’in 25 Kasım 2020 tarihinde açıkladığı ilk 11 aylık şiddet çetelesi verilerine
          göre; en az 253 kadın erkek şiddeti sonucu öldürüldü. En az 214 kadının ölümü basına
          şüpheli ölüm olarak yansıdı. Bu rakamlar yalnızca tespit edilebilen rakamlar olup, ger-
          çek rakamlar ise çok daha vahim boyutlardadır.
          Pandemi sürecinin başlaması ile birlikte kadına yönelik şiddet vakalarının sayısında
          geçtiğimiz yıllara göre artış meydana gelmiştir. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu
          tarafından yapılan açıklamada 9 Mart 2020 tarihi ile 7 Eylül 2020 tarihleri arasında acil
          yardım hatlarına 4.735 kadının başvurduğu kaydedilmiştir. Bununla beraber pek çok ka-
          dın pandemi sürecinde 155, 183 gibi acil hatlara ulaşamamış, dolayısıyla hukuki süreç-

                                              630
   626   627   628   629   630   631   632   633   634   635   636