Page 557 - 2018-2021 Çalışma Raporu
P. 557
bedilen yakınlarına ilişkin gerçeği aradıkları eylem 736 haftadır devam ediyor. Devlet
failleri ve gerçeği bulmak yerine Cumartesi Annelerinin 736 haftadır sürdürdüğü bu
barışçıl eylemi yasaklamayı yeğlemiştir. Bu kürsüden bir kez daha sesleniyorum: geç-
mişle yüzleşmeyen toplumlar, güvenli bir gelecek de kuramazlar. Dolaysıyla Kürt Me-
selesinde salt güvenlikçi yaklaşımlar, sorunu çözmek yerine daha da kangrenleştirmek-
tedir. Cumhuriyetin asli unsuru olan Kürt haklının ulusal ve ulusal arası hukuktan
kaynaklı temel hakları tanınmadığı sürece, bu mesele Cumhuriyeti maddi ve manevi
anlamda yıpratmaya devam edecektir.Bu sorunun güncel hali olan ve hukuku, kanunu
ve mesleğimizi de birebir ilgilendiren konulardan biri de, Türkiye genelinde devam
eden açlık grevleridir. Diyarbakır Barosu olarak gerek devam eden bu açlık grevini ve
gerekse de daha önceki yıllarda yapılan açlık grevi eylemlerini, yaşam hakkının kutsal-
lığından hareketle, kişilerin kendi yaşamlarını ortaya koyarak bir hak talebinde bulun-
malarını, bir hak arama yöntemi olarak doğru bulmadığımızı ve desteklemediğimizi her
zaman ve her platformda dile getirdik, getirmeye de devam edeceğiz. Bizler avukatlar
ve örgütlü olduğumuz barolar olarak, temel hak ve özgürlüklerin yanı sıra, bu hakların
bir parçası olan mahpus haklarının da ayrım yapılmaksızın herkese uygulanmasını talep
etmek ve savunmak zorundayız. İşte bu taleple, 6 aydır başlatılan ve aralarında millet-
vekili Leyla Güven’inde bulunduğu 3000 açlık grevi eylemcisinden 15’i, 30 Nisan günü
itibariyle açlık grevini, ölüm orucuna dönüştürmüştür. Tek talepleri cezaevlerindeki ço-
cuklarının yaşamından duydukları endişeyi kamuoyuna duyurmak olan başlarında be-
yaz tülbentleri ile çoğunlukla cezaevlerinin önünde ve sokakta barışçıl eylem yapan
anneleri; kötü muamele ve onur kırıcı davranışlara maruz kalmakta, itilip kalkılmakta,
yerlerde sürüklenmektedir. Mahpus anneleri şahsında vücut bulan ve insanlık onuru ile
bağdaşmayan bu uygulamalar sokağa çıkan bütün muhalif kesimlere yönelik rutin bir
uygulama hale gelmiştir. Çünkü bu uygulamayı yapanlara yönelik herhangi bir soruş-
turma ya da kovuşturma yürütülmediği gibi hukuk örgütlerinden de herhangi bir eleştiri
bile yapılmamıştır. İşte bu sessizlik hali her gün yeni hukuksuz uygulamalara zemin
hazırlamaktadır. Buradan Sayın Baro Başkanlarına, TBB Başkanı ve yönetimine ve sa-
yın genel kurul üyelerine sesleniyorum; bu sessizliğiniz önce ölüm orucunda olanları,
sonra açlık grevinde olanları; peşi sıra vicdanlarımızı ve insanlığımızı öldürecek. Bu
nedenle sorunun insani ve hukuki çerçevede çözüme kavuşturulması için tüm baro baş-
kanlarımıza çağrıda bulunuyorum. Bizler hukukçular olarak meseleye hakkın öznesin-
den bağımsız olarak, yasa önünde eşitlik ilkesinden hareket etmek zorundayız. Ayrıca
çatı örgütümüz olan TBB’ye de çağrıda bulunuyorum. Bir çok insan hakları ihlalinde
takındığınız sessizliğinize son verin, TBB bünyesinde derhal bir komisyon kuralım,
açlık grevlerinin sonlandırılması için vakit geçirmeden ilgili merciiler nezdinde girişim-
lerde bulunalım. Diyarbakır Barosu olarak bu konuda her türlü görevi üstlenmeye hazır
olduğumuz da burada belirtmek isterim.Ezilen, haksızlığa, hukuksuzluğa uğrayanların
yanında bir an olsun yanında durmaktan imtina etmeyen meslektaşımız Selçuk KOZA-
ĞAÇLI’ı ve ÇHD üyesi meslektaşlarımızın yargılandığı davaya ilişkin birkaç söz söy-
lemeden geçersek, mesleğimize ve meslektaşımıza büyük ayıp etmiş oluruz. Kozağaçlı
ve arkadaşlarının sabah bırakılıp, öğleden sonra tekrar tutuklanmaları; bu hukuk gara-
betine imza atan mahkeme heyetinin dağıtılarak dosyanın yeni bir heyete tevdi edilme-
si, yeni atanan heyetin müdafileri ve sanıkları dışarı atması ve bu şekilde karar açıkla-
556

