Page 8 - Diyarbakır Barosu Herkes İçin Adalet Projesi Hukukun Üstünlüğü Seminerleri
P. 8
Gencay Gürsoy: Resmi temsiliyetle buraya gelmedim.
Kendimi temsil ediyorum ve barıştan yana, demokrasiden
yana, özgürlükten yana, halkların kardeşliğinden yana,
]i],i,],
arkadaşlarımı temsil ediyorum. Zor, metametli bir konuyu
.|]],'-
tart|şma üzere buradayız. Açıksa söylemek lazım. İster
istemez zaman zaman kendimizi sansür ederek konuşmak
zorunda kalıyoruz. Bu geçmişte çok daha ağır bir şekilde
L .üj yaşanan oto sansürdür. İtiraf edeyim ki, kendi
konuşmamda da ister istemez düşündüklerimi en açık
şekilde ifade etme hakkına sahip değilim. İzin verirseniz
önce hepinizin bildiği, belki benden daha iyi bildiği,
buralarda yaşayan insanlar olarak, Kürt Sorununun tarihi arka p|anı ile ilgili birkaç
cümle söyleyeyim ve bugüne geleyim.
20'ye yakın kanla bastırılan, ateşle bastırılan Kürt isyanının tarihiyükünü taşıyarak
bu olayları tartışıyoruz ve yaşıyoruz. Böyle bir geçmişimiz var. Cumhuriyetin
kuru|uşunda kurucu ortak olarak yer almasına rağmen onu arkasından gelen
gelişmeler Kürt kimliğinin çeşitli şekillerde baskı altında yaşadığı uzun on yıllar geçti.
Türkiye İşçi Partisinde (aranızda eski kuşaktan olanlar çok iyi hatırlar), ilk defa Kürt
sorunun siyasi gündeme taşındığı, parlamentoya resmen taşındığı bir dönem oldu.
Ama yine hepiniz bilirsiniz ki, öze|likle eski kuşaklar, TİP Türkiye'de gerçek bir
muhalefetin Kürt sorunuyla birlikte sosyal eşitsizliği de gündeme taşıyan, meclise
taşıyan bir hareket olarak fazla aşama şansına sahip olmadı. Bu bölgeden mil|etvekili
olan arkadaşlarımızın yaşadıkları, Büyük Millet Meclisinde, o günlerde gerçekten
Türkiye'nin bu sorunun özgürce tartışılabileceği bir ortamdan daha çok uzak olduklarını
gösteriyordu. Hemen yanınızda Mehmet Altan var, babasının, sevgili Çetin Altan'ın o
dönemlerde TİP milletvekili olarak meclis günlerini hiç birimiz unutmadık.
1980'lere atlayalım isterseniz. Hiçbirimiz şu birkaç yüz metre ilerideki Diyarbakır
Cezaevinde olup biteni unutmadık. Çok acılar çeken bir halkın temsilcileri olarak
buradasınız. Ve tek tek saymaya gerek yok, yüzlerce köyün yıkıldığı, ama sadece
Kürtlerin değil, Türk asıllıların da, Laz asıllıların da çok acılar çektiği bir askeri dikta
döneminden geçtik 1980'li yıllarda. Yargısız infazlar, köy yakılmaları, pislik yedirmeleri,
işkenceler, bunları tüm halklar olarak yaşadık, gördük ve izlerini hala silmiş değiliz. İdari
sistemimizde, hukuk yapımızda, bu yılların getirdiği sınırlamalar hala temizlenmiş değil.
Ve 8O'i izleyen yıllarda belki koşulların zorlaması, belki liderlerin tercih|eri sonucu
olarak Kürt hareketi silahlı eylemlerle başka bir gerçeğe büründü. Bu konuda çok uzun
boylu yorum|ar yapmak niyetinde değilim. Böyle bir dönem yaşadık ve çok iyi biliyoruz
ki, bu silahlı hareketi besleyen en önemli etken bu cezaevinde yapılan işkencelerdi. Bu
kaynaktan beslendi bu silahlı hareket. Ama o silahlı çatışma döneminde bile Türkiye'de
halklar arasında kardeşçe ilişkiler bozulmadı. Bütün çabalara rağmen, bütün
provokasyonlara rağmen bir etnik çatışma yaşanmadı Türkiye'de. Ta ki geçtiğimiz son
döneme kadar. Bundan aşağı yukarı 7-8 ay önce bize İstanbul'da ulaşan bazı Kürt
arkadaşlarım verdikleri bilgiler ve bizim kendi gözlemlerimiz işin renginin değişmekte
,10