Uygulamamızı İndirin

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için uygulamamızı indirebilirsiniz.

Hemen İndir
SEVGİLİ KADINLAR,

07.03.2015

 

           

            DEĞERLİ BASIN EMEKÇİLERİ,

       SEVGİLİ KADINLAR,

158 yıl önce 8 Mart’ta New York’lu dokuma işçisi kadınların, üreten ellerinin yakılarak kömüre dönüştürüldüğü gün başlayan isyan ruhunu, bugün bizler dayanışma ve birlik olma günü olarak hayatın her alanına taşıyacağız. 


Sizden olmayan herkesin “öteki” olduğu bu ülkede; Biz kadınlar, yüzyıllardır şiddetin/ayrımcılığın/sömürünün her türlü biçimini ortadan kaldırmaya yönelik mücadele verdiğimiz gibi sosyal, siyasal ve ekonomik olarak kadınları yok sayanlara karşı da mücadele ediyoruz.  Bu mücadele ve yaratmış olduğu irade birliği, biz kadınların özgür yaşamı inşaya başladığının bir göstergesidir. Bu mücadele sayesinde tüm renklerimizle yarın alanlarda olacağız.


Biz kadınlar olarak; “Eşitsizliğiniz fıtratınızdan diyenlere, sokaklarda yürümemizi ve kahkaha atmamızı iffetsizlik addedenlere, uğradığımız taciz ve tecavüzü etek boyumuzla meşru kılmak isteyenlere, en az üç çocuk doğurmamızı buyuranlara, cinsel yönelimlerimize ve kimliğimize göre bize ölümü reva görenlere, tecavüzde rıza arayanlara ve her gün buna benzer akıl sınırlarını zorlayan açıklamalarla kadın katliamlarını, nefret cinayetlerini, tacizi, tecavüzü ve kadına yönelik her türlü şiddetin sürmesini sağlayanlara karşı her gün büyüyen isyanımızla mücadele edeceğiz.



Türkiye 1985 yılında Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini (CEDAW) imzalamış ve 2000 yılında da Pekin Ek İhtiyari Protokolünü kabul etmiştir.


2002 yılında Türk Medeni Kanunu, 2005 yılında Ceza Kanunu ile de pek çok yeni düzenlemeler getirilmiştir.


En önemlisi uluslararası hukukta kadına yönelik şiddet konusunda yaptırım gücü olan ilk Sözleşme olma özelliğini de taşıyan İSTANBUL SÖZLEŞMESİ, Türkiye’de 01.Ağustos.2014 tarihinde 11 Avrupa Konseyi Ülkesi ile birlikte imzalanmıştır. 


Gerek Uluslararası Sözleşmeler gerekse yasal mevzuatlarda bunca düzenlemelere karşın ne yazık ki Türkiye’de Yaşamın bütün alanlarında; çalışma alanında, istihdamda, karar alma mekanizmalarında, politikada kadınlar nüfus oranında temsil edilememektedir.


Kadına yönelik ayrımcılığın ve şiddetin önüne geçilmesinde; eğitim, sağlık, adalet, güvenlik ve sosyal hizmetler birimlerinin koordinasyon halinde çalışılması sağlanmak zorundadır. Ayrıca Türk Ceza Kanununda kadına yönelik şiddet ve kıyımların önüne geçilebilmesi adına bir an önce “ Haksız Tahrik, Takdiri İndirim Sebepleri, Af kapsamı, gibi hükümlerde düzenlemeler yapılması gerekmekte olup kadına yönelik şiddetin cezalandırılmasında etkili bir suç ve ceza sistematiği oluşturulmalıdır. Bizzat devlet eliyle yürütülecek program ve çalışmalarla; kadına yönelik şiddet konusunda, kadın örgütlerinin sarf ettiği efor ve gösterdiği tepkilerin, artık erkeklerin vermesi gerektiğinin altı çizilmelidir. Erkekler uyguladıkları şiddet karşısında yine kendileri örgütlenmeli, kendi benliği ile hesaplaşabilmeli ve şiddetin kaynağını kendi dışında aramamalıdır.


Her gün ortalama 5 kadının öldürüldüğü Türkiye’de, 2002 ile 2009 yılları arasında kadın cinayetleri yüzde 1400 artış göstermiştir.  2009 yılından bu yana Adalet Bakanlığı tarafından istatistikler kamuoyu ile paylaşılmamıştır. Ancak sivil toplum kuruluşlarının yapmış oldukları istatistiklere göre 2014 yılında 294 kadın öldürüldüğü, 458 kadının yaralandığı, 142 kadının taciz ve tecavüze uğradığı tespit edilmiştir. Bu verilerden hiç ders alınmamış ve önlem alınmamış olduğundan 2015 yılının ilk iki ayında 52 kadın katledilmiştir.



Kadına yönelik şiddetin en yoğun yaşandığı süreçlerden biri de hiç şüphe yok ki Savaşlardır. Savaşlarda, kadınlar ve kız çocukları sırf cinsiyetlerinden ötürü sayısız fiziksel ve cinsel şiddete uğramaktadır. Türkiye de bu durum özelde Kürt kadınları, genelde tüm kadınlar için işkence, tecavüz, göç, namus cinayetleri, yoksulluk anlamına gelmektedir.  DAİŞ çeteleri tarafından Ortadoğu’da Kürt, Arap, Ezidi, Asuri, Türkmen ve son olarak Süryani bir çok kadın tecavüze uğramış, öldürülmüş veya kaçırılarak köle pazarlarında satılmıştır. Çatışmalardan kaçan kadınlar ise Türkiye’de çok zor şartlarda yaşam mücadelesi vermektedir.


Bizler Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezine üye kadın avukatları olarak; 12 Haziran tarihinde yapılacak seçimlerde tüm partilerin aday listelerinin cinsiyet eşitliğine göre düzenlenmesini, 01.Ağustos.2014 tarihinde imzalanan İstanbul Sözleşmesinin bir an önce uygulamaya geçirilmesi gereken , tüm şiddet mağdurlarının ''yeterli sayıda, uygun ve kolayca erişebileceği'' ve buralarda kendi ''anlayabileceği dilde'' (md. 19) hizmet alabileceği kadın danışma merkezleri, sığınaklar (md. 23), ülke çapında 24 saat kesintisiz, ücretsiz telefon destek hattı (md. 24) ve mağdurlara yönelik tıbbi ve adli muayene, travma desteği ve danışmanlık sağlamak üzere, tecavüz veya cinsel şiddet kriz merkezleri (md. 25) oluşturulmasını, şiddet mağdurlarına ücretsiz hukuksal destek sağlanmasınıve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ile ilişkili iltica talepleri ve geri göndermeme ilkesi uygulanmalısını Adalet Bakanlığından talep ediyoruz.


Yaşasın 8 Mart!                    Yaşasın Kadın Dayanışması!                       


DİYARBAKIR BAROSU

KADIN HAKLARI DANIŞMA VE

UYGULAMA MERKEZİ KOORDİNATÖRLÜĞÜ