Uygulamamızı İndirin

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için uygulamamızı indirebilirsiniz.

Hemen İndir
Kadınların Hukuk Mücadelesi Karşısında Yargı Organları Ve İdarenin Tutumu Hakkındaki Basın Açıklamamız…

01.03.2021

BASINA VE KAMUOYUNA

Her yeni güne kadın cinayetleri ile başlıyoruz. Bu ülkede kadınlar, her gün erkeklerin fail olduğu cinayetlerle hayattan koparılıyor. 2020 yılında Bianet’in erkek şiddeti çetelesine göre; en az 284 kadın erkekler tarafından katledildi. Kadınlar katledildikten sonra üzüntülerini ifade edenler, kadınları yaşatmak için sorumluluklarını yerine getirmemektedir. Bugün hala hayatta olan ve gördükleri şiddet nedeniyle her gün karakolların ve adliyelerin yollarını aşındıran kadınlar için gerekli koruma mekanizmalarının uygulanması, bu cinayetleri durdurabilecekken, Merkezimize gelen başvurular ve vekilliğini yaptığımız kadınların dosyalarından biliyoruz ki kadınların ihtiyacı olan tedbirler alınmamaktadır.

İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Kanunu’nda düzenlenen “şiddeti önleme”, “mağduru koruma”, “faili cezalandırma” ve “şiddetle mücadelede etkin mekanizmalar oluşturma” yükümlülüklerini etkin bir şekilde uygulamaktan imtina eden siyasal iktidar ve yargı organları kadınları şiddet tehdidi karşısında korumayarak bu suça ortak olmaktadır.

Bugün Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezimize başvuru yapan ve davalarını takip ettiğimiz kadınların yaşadıkları sorunlara ilişkin, yargı organları ve idarenin tutumu ile ilgili kamuoyuna bilgi vermek istiyoruz. Yaşamak isteyen bir kadının imdat çağrısını son çare olarak buradan duyuruyoruz. Ve biliyoruz ki şiddete maruz kalıp “hayatta kalmak” için her kapıyı çalan tüm kadınlar, benzer ayrımcı pasifliğe maruz kalmaktadır.

Merkezimize başvuran kadın müvekkilimiz, imam nikâhıyla evli olduğu ve bu evlilikten 2 müşterek çocukları olan Mehmet DOĞAN’ dan, maruz kaldığı sistematik şiddet nedeniyle 2 yıl önce ayrılmıştır. Ancak fail bu ayrılığı kabul etmeyerek müvekkilimize karşı fiziksel, sözel ve psikolojik şiddet uygulamakta, ısrarla takip etmekte ve can güvenliğini tehdit etmektedir. Müvekkilimiz her geçen gün daha da derinleşen bu şiddet sarmalına karşı 2 yıldır çocukları ile birlikte hukuk mücadelesi vermektedir. Fail erkek tarafından gerçekleştirilen 20 den fazla tehdit, hakaret, kişilerin huzur ve sükûnunu bozma, ısrarlı takip suçlarından yapılan şikâyetler neticesinde birden çok mahkemede failin yargılaması devam etmektedir. Failin sistematik şiddetinin, eziyet suçu kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Devam eden soruşturma ve kovuşturma dosyalarının hiç birinde fail erkek hakkında yakalama, gözaltına alma, tutuklama, ev hapsi, elektronik kelepçe gibi koruma tedbirleri tüm taleplerimize rağmen uygulanmamıştır. Son iki yılda müvekkilimiz için 6284 Sy Yasa kapsamında 4 ayrı tedbir kararı almış olmamıza rağmen, fail Mehmet DOĞAN tarafından, sayısız kez bu tedbir kararları ihlal edilmiştir. Tedbir kararlarının erkek tarafından ihlal edilmesi nedeniyle yaptığımız 30’ dan fazla başvurunun bir kısmı hakkında hakimlikçe“..mağdurun soyut beyanı dışında tedbir kararının ihlal edildiğine dair bir delil bulunmadığından zorlama hapsi talebinin reddine...”  şeklinde karar verilmiştir. 6284 sayılı Kanun’ un açık düzenlemesine rağmen, hakimlikçe gerekli tahkikat yapılmadan fail hakkında tazyik hapsi talebimizin reddedilmesi,  2 yıldır devam eden sistematik şiddeti, müvekkilin maruz kaldığı eziyeti görmek istemeyen haksız ve hukuka aykırı bir karar olup, erkeğe güç vermektedir.

Son 1 ay içinde fail Mehmet DOĞAN, müşterek çocuklarla kurduğu kişisel ilişkiyi de bahane ederek, müvekkile yönelik ısrarlı takibini, ısrarlı aramalarını ve mesaj gönderme yoğunluğunu arttırmıştır. Özellikle müvekkilin yaşadığı evin ve çalıştığı iş yerinin fail tarafından tespit edilmesinin ardından, müvekkil neredeyse her gün failin taciz ve takibine maruz kalmıştır. Oysa Türkiye’nin taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi’ ne göre failin, çocuklar üzerinden şiddet mağduruna ulaşmaması için gerekli tedbirlerin alınması gerekirken, bu tedbirler alınmamıştır. Son 1 aylık süreçte müvekkil, Mehmet Doğan tarafından en az 4 kez KAÇIRILMAKLA VE ÖLÜMLE TEHDİT EDİLMİŞTİR. Söz konusu suçlarla ilgili olarak da suç duyurusu yapılmıştır. Ancak savcılıkça bu suçlar yönünden de hiçbir koruma tedbirine başvurulmamıştır. Son olarak fail 26 Şubat tarihinde müvekkilin çalıştığı işyerine gidip işvereni ile görüşerek, müvekkilin işten çıkarılmasını sağlamıştır.

Giderek artan ölüm tehditleri ve can güvenliği riski nedeniyle Diyarbakır Valiliği’nden talep ettiğimiz yakın koruma taleplerinden olumlu sonuç alınamamıştır. Ayrıca müvekkilimizin can güvenliği riskinin yoğunlaşması sebebi ile Diyarbakır Valiliği ile görüşme yapmak için 24-25 Şubat tarihlerinde talep ettiğimiz randevu talebimiz; Valilik sekretaryası tarafından “karakol ile görüşsünler” denilerek reddedilmiştir. Oysa müvekkilin defalarca karakola yapmış olduğu başvurular kolluk tarafından “evine git, sen yine mi geldin, bu memleketi terk et, sen şikâyet ettikçe sonuç alamayacaksın, bu adamdan ne istiyorsun, adam iş yerine gelip gitmiş sana hiçbir şey yapmamış” denilerek ciddiye alınmamış ve müvekkilin can güvenliği için gerekli işlemler yapılmayarak ölüm tehditleri ile baş başa bırakılmıştır.

Faillerin bu cezasızlık politikalarından güç aldığını biliyoruz. Özellikle İstanbul Sözleşmesi özelinde kadınların kazanımlarına yönelik saldırıların siyasal iktidar eliyle arttığı son 2 yılda adli ve idari mercilerin kadınları korumaması, kısa süreli ve uygulanabilirliği olmayan tedbir kararları ile korumasız bırakması yaygın bir devlet politikası haline gelmiştir. Oysa kadını şiddetten koruyan tedbir kararlarının çoğunda faile hiçbir yük yüklenmemektedir. Kadınların can güvenliği endişesi karşısında genellikle tek talepleri “failin kendilerine yaklaşmamasının sağlanması ve iletişim araçlarıyla rahatsız etmemesinin sağlanması” iken bu tedbir bile kadınlara çok görülmektedir. Çünkü tüm süreçlerde kadınların değil fail erkeklerin hakları merkeze alınmaktadır. 

Bu ülkede hayatta kalmak için meşru müdafaa haklarını kullanan kadınlar tutuklu yargılanmakta, cinsel saldırıya uğrayan kadınlar “o eve gitmeseydin, o arabaya binmeseydin, o kıyafeti giymeseydin” diye mahkûm edilmekte, çıplak aramaya maruz kalan kadınların ahlakı sorgulanmakta, las tesis eylemlerine katılan kadınlar yargılanmakta, Gülistan Doku nerede diye soran kadınlara bu eylemdeki amaçlarının ne olduğu sorulmakta, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinliklerine katılan kadınlara eyleme neden katıldıkları sorulmaktadır. Bu ülkede kadınlar şiddetten kurtulmak için başvurdukları karakollarda şiddet uygulayan erkekle yan yana getirilmekte ve şiddet uygulayan erkeğe teslim edilmektedir. İstanbul Sözleşmesi’nde açıkça yasaklanmasına rağmen kadınlar uzlaştırma bürolarına gönderilmektedir. Tedbir kararı almak isteyen kadınlar için kısa süreli ve etkisiz tedbirlere hükmedilerek kadınlar yıldırılmakta, şiddet uygulayan erkeğin insafına terkedilmektedir.

Adli ve idari merciler Türkiye’nin taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Kanun gereği; kadınların şikâyetini dikkate almalı, inandırıcılıklarını sorgulamayı ve delil istemeyi bırakmalı, durumun aciliyetini kavrayarak derhal gereken işlemi yapmalı, can güvenliği tehlikesi nedeniyle kadının haklarını merkeze almalı, arabuluculuk rolüne son vermeli, şiddet tehdidi altında olan kadınlara ve çocuklarına sosyal ve ekonomik destek sunulmalı, kadınların şiddete ilişkin şikâyetlerini “aile içinde hallonulması gereken mahrem/özel konular” olarak değerlendirmeyi bırakmalı, kadınlara yönelik sistematik şiddet dosyaları bir bütün olarak değerlendirilmeli ve eziyet suçunu oluşturduğu gözetilmeli, cezasızlık politikasına son verilerek kadınların adalete erişimi önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Aksi halde müvekkilimiz dahil öldürülen ve şiddete uğramaya devam eden her kadının faili adli ve idari mercilerdir. 01.03.2021

Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi