Uygulamamızı İndirin

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için uygulamamızı indirebilirsiniz.

Hemen İndir
DİL, SALT BİR İLETİŞİM ARACI DEĞİL; AYNI ZAMANDA BİR KİMLİKTİR. Yasaklayıcı Anlayışı Terkedin…

27.05.2022

Son aylarda yeniden ülkenin bir çok kentinde konser, tiyatro, festival gibi etkinliklerin yasaklandığına ilişkin hukuka aykırı ve özgürlükleri kıstılayan kararlar alınmaktadır. Yasak karalarının alındığı etkinlik ve saantçılar dikkate alındığında dil, kültür ve yaşam tarzlarına yönelik cinsiyetçi, keyfi ve siyasi saiklerle karaların alındığını gözlemlemekteyiz. Söz konusu yasak kararlarının bir kısmı Valiliklerce “huzur ortamı ile kamu düzeni ve kamu güvenliğinin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi, başkalarının hak ve özgürlüklerinin, genel asayişin korunması ile şiddet olaylarının yaygınlaşmasının önlenmesi” gibi soyut gerekçelerle 5442 sayılı İl İdaresi Kanununa dayanılarak, bir kısmı ise yine Belediye ya da Valiliklerce konser ve festivallerin yapılacağı yerlerin kendi tasarruflarında olması nedeniyle daha önceki tahsis kararlarının kaldırılması şeklinde alınmaktadır.

Genel olarak farklı yaşam tarzı ve siyasi görüşte olanlara yönelik gelişen bu yasaklama kararları, son günlerde özellikle Kürt sanatçılara yönelik, yoğunlaşmıştır. Kürt diline ve kültürüne yönelik yıllardır süre gelen asimilasyon ve yasakçı anlayış, bu karalarla bir kez daha kendini göstermektedir.

Sanata ve sanatçıya yönelik bu tür yasaklama ve sonrasında sosyal medya ve basın yoluyla yapılan saldırıların kamu gücünü elinde bulunduran kurum ve kişilerce gerçekleştiriliyor olmasını endişeyle karşılamaktayız. Toplumsal hassasiyete konu dil, kültür, yaşam tarzları gibi farklılıkların sorumluluk mevkiinde olan kişi ve kurumlarca görmezden gelinmesi, bu hassasiyetler üzerinden gelişen yasaklamaların siyasi gündem içerisine çekilerek “milli ve manevi” değerler üzerinden tartışılması, şüphesiz  toplumsal kutuplaşmayı derinleştirecektir. Kamu gücünü kullanan ve karar verici konumunda olanların hukuk sınırlarının dışına çıkılarak sanatçıların müzik dilli, giyim tarzı ve müzik tarzı üzerinden ifade özgürlüğünü hiçe sayan ve sanatçıların hedef haline getirilmesinin demokratik bir düzende kabul etmek mümkün değildir. 

İfade özgürlüğü demokratik toplumun vazgeçilmez bir unsuru olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan olduğunu hatırlatmak isteriz. Gerek uluslararası gerekse yerel yargı makamlarının kararlarında da ifade özgürlüğü; yalnızca lehte olduğu kabul edilen, zararsız ya da ilgilenmeye değmez görülen bilgi veya düşünceler için değil, aynı zamanda devletin veya nüfusun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de uygulanacağı kabul edilmiştir. İfade özgürlüğüne yönelik bu kabul; çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereği olup bunlar olmaksızın demokratik toplumdan bahsetmek de mümkün değildir.

Sanatçının; özgürce düşünmesi, tasarlaması, eserlerini ortaya koyması veya  yaygınlaştırması ve bunun devlet veyahut başkaları tarafından müdahaleye uğramaması sanatçının sanatsal ifade özgürlüğünün gereğidir. Nitekim Türkiye'nin de taraf olduğu Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesiyle taraf devletler 'yaratıcı faaliyetler için zorunlu olan özgürlüğe saygı göstermeyi' taahhüt etmişlerdir. Aynı şekilde  Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 19, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 ve Anayasanın 26. maddeleri ifade özgürlüğünü, Anayasanın 27. maddesi ise sanat hürriyetini güvence altına almıştır. Anayasa'nın 64. maddesiyle de devletin, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korumak ve bunun için gerekli tedbirleri almakla yükümlü olduğunu hatırlatmak isteriz.

Bu çerçevede ilgilileri darbe dönemlerini aratmayacak bu tür sanata, dile ve yaşam tarzlarına yönelik ifade özgürlüğü hakkına, çok dilliğe  ve farklılıklara saygı duymayan yasaklayıcı anlayışı terketmeye, hukuk içinde kalacak bir sorumluluk bilinciyle hareket etmeye davet ediyoruz. Bu hukuksuz uygulamalara yönelik gerekli yasal yollara başvuracağımızı ve sürecin takipçisi olacağımızı kamuoyuyla paylaşıyoruz.