Uygulamamızı İndirin

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için uygulamamızı indirebilirsiniz.

Hemen İndir
DEMOKRATİK GELECEK HAYALLERİMİZİ TOPRAĞA GÖMMEYELİM

30.07.2015

30.07.2017

 

DEMOKRATİK GELECEK HAYALLERİMİZİ TOPRAĞA GÖMMEYELİM

(Baro Başkanımızın 30.07.2015 tarihinde YK üyeleriyle birlikte basına yaptığı sözlü açıklamaların tam çözümü aşağıdadır)

 

Değerli basın emekçileri; ne yazık ki toplumumuz, Türkiye toplumunun tüm kesimleri bir süredir yaşanan çatışma sürecini büyük bir üzüntü, şaşkınlık ve kaygıyla izlemektedir.

 

Sözlerimin başında şunu ifade etmek isterim; Türkiye toplumunun tüm kesimlerinin bu süreci, savaş ve çatışma sürecini onaylamadığını, benimsemediğini, Kürt toplumu dahil olmak üzere Türkiye toplumunun bütün kesimlerinin bu çatışma sürecinin karşısında olduğunu ifade etmek isterim. Şüphesiz büyük acılar yaşanmaktadır. Bir kez daha silahlar devreye girmiş, silahlı çatışmalar, askeri operasyonlar ve yine bu atmosferde ağır insan hakları ihlalleri de hemen hemen her gün yaşanmaktadır.

 

Değerli arkadaşlar; öncelikle dün gece Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde bir silahlı saldırı sonucu yaşamını yitiren polis memuru Mehmet UYAR ve sivil vatandaş olan Osman CARAN ile yine dün akşam Şıak’ın Cizre ilçesinde elleri arkadan kelepçelenmiş ve işkence edilmiş bir şekilde infaz edilmiş halde bulunan Hasan NERE’nin ailelerine, yakınlarına, sevdiklerine baş sağlığı dilemek isterim. Yine Şüphesiz son bir hafta içerisinde değişik bölgelerde yaşamını yitiren günenlik görevlisi, silahlı militan ve sivil yurttaşlarımızın ailelerine baş sağlığı dilemek isteriz. Acılarını paylaşıyoruz. 

 

Değerli arkadaşlar; bir kez daha ne yazık ki silahlar devreye girmiş, silahlı çatışmalar başlamıştır. Biraz önce ifade ettiğim gibi biz de hukukçular olarak, Diyarbakır Barosu olarak toplumun kanaatlerine paralel bir biçimde bu sürecin topluma, toplumun hiçbir kesimine bir yarar getirmeyeceğini, Türkiye toplumunun sosyal barışına, birlikte yaşama iradesine zarar vereceğini, başta Kürt ve Türk halkı olmak üzere halkların birlikte ve aynı çatı altında yaşama zeminini dinamitlediğini ifade etmek isterim. 

 

Değerli arkadaşlar; toplumumuzun birlikte yaşama iradesi vardır ve tamdır. Bu irade var iken, bu iradeye zarar verecek her türlü politikadan, tutum ve davranıştan kaçınmak gerekiyor. Madem bu ülkede birlikte yaşayacağız, madem bir arada yaşayacağız, aynı çatı altında yaşayacağız o zaman birbirimizi yaralayarak-bereleyerek aynı çatı altında yaşayamayacağımızın bilinmesi gerektiğini önemle ifade etmek isterim. 

 

Değerli arkadaşlar; bu sürece nasıl geldiğimizi kamuoyu yakından bilmektedir. Gerçekten de toplum bu süreci anlaşılmaz buluyor, anlamakta güçlük çekiyor. Aslında Kürt meselesinin barışçıl ve demokratik yollarla çözümü yolunda bir dizi pozitif gelişmenin yaşandığı bir dönemde, toplumun hayli umutlandığı bir dönemde hızla işlerin tersine dönüşünü toplumumuz büyük bir şaşkınlıkla izlemektedir ve biraz önce ifade ettiğim gibi bu süreci kabul edilemez bulmaktadır. 

 

Öncelikle 100 yıllık bir derinliği olan, son 30 yılı yoğun silahlı çatışmalarla geçen 50 bin insanımızın yaşamına mal olan bir çatışma sürecinin taraflarından birinin, Kürt silahlı hareketinin lideri Sayın Öcalan’ın Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı silahların tümüyle devreden çıkarılması ve bu amaçla bir kongre çağrısı yaptığı bilinmektedir. Dünyanın hükümet dışı en büyük silahlı militan yapısına sahip ve bir toplumsal desteği bulunan silahlı hareketin liderinin bu kararı karşısında bu sorunun, yani Kürt meselesinin gerçekten barışçıl ve demokratik yollarla çözme fırsatımız varken bu şans kapımıza kadar gelmişken, yine Dolmabahçe metni olarak bilinen ya da Dolmabahçe Mutabakatı olarak bilinen bir çerçeve metin ortaya çıkmışken, dolayısıyla bu meselenin silah yerine demokratik araçlarla çözümünün fırsatı ortaya çıkmış iken Sayın Cumhurbaşkanının bilinen açıklamalarını ve tutumunu anlaşılmaz bulduğumuzu ve bu sürece gelmede temel etkenlerden biri olduğunu ifade etmek isterim. 

Sayın Cumhurbaşkanı toplumumuzun birliğinden, beraberliğinden, esenliğinden sorumlu. Sayın Cumhurbaşkanının bizzat kendisinin başlattığı ve geliştirdiği bu süreci yine bizzat kendi elleriyle darbelediğini büyük bir üzüntü ve şaşkınlıkla hep birlikte izledik. 

 

Değerli arkadaşlar şüphesiz bu sürecin Türkiye toplumunun bütün kesimlerine bir yararı olmadığı gibi Kürt toplumuna da hiçbir yararı yoktur. Nitekim Kobanê direnişi ve İŞİD vahşetine karşı sergilenen kahramanca direniş karşısında Kürt siyasal hareketi başta Türkiye toplumu olmak üzere dünya halklarının, dünya kamuoyunun büyük bir sempatisini kazanmış, desteğini sağlamış Kürt siyasal hareketi büyük bir uluslar arası meşruiyet sağlamıştır.Yine 7 Haziran seçimleriyle birlikte muazzam bir demokratik başarı elde edilmiştir. Diğer bir ifade ile Öcalan’ın Türkiyelilik projesi, birlikte yaşama ve HDP projesi büyük ölçüde başarı sağlamış, hedeflerine yaklaşmış iken, tam da böyle bir dönemde yeniden çatışma ve silahların devreye girmesinin en büyük faturasının Kürt toplumuna, Kürt demokratik hareketine ve Kürt  mücadelesine olacağını kaydetmek isterim. Bu süreçte belki bu sürece gelmemizde, bu sürecin zemininin oluşmasında biraz önce ifade ettiğim gibi hükümetin tutumu, özellikle de Sayın Cumhurbaşkanının tutum ve davranışları, açıklamaları belirleyici olmakla birlikte Kürt siyasi hareketi de daha özenli olabilir ve bu sürecin devamına daha fazla katkı sunabilirdi. 

 

Değerli arkadaşlar; bu çerçevede şunu ifade etmek isterim. Şüphesiz biz ne olursa olsun savaşa karşıyız, çatışmaya karşıyız ve bu meselenin barışçıl yollarla çözümünün yanındayız. Zaten bu nedenle Kürt sivil toplumu, Kürt demokratik toplumu barış ve çözüm sürecine büyük bir destek sunmuş ve her zaman arkasında olmuştur. Ancak çatışmalar önlenemezse de, çatışma sürecini kabul etmemekle birlikte çatışma hukukunun ya da diğer bir ifadeyle savaş hukukunun asgari ilkelerine de uyulmalıdır. Bu bağlamda güvenlik görevlisi de olsa silahsız kimselere yönelik toplumumuzun vicdanını rahatsız eden eylemlerden kaçınılmalı, yargısız infazlardan işkence uygulamalarına derhal son verilmelidir. 

 

Değerli arkadaşlar; bu çerçevede bildiğiniz gibi Habur’da hala İŞİD’e karşı silahlı çatışmalarda yaşamını yitirmiş 13 YPG savaşçısının cenazeleri yaklaşık 1 haftadır orada bekletilmektedir. Bu iklim koşullarında cenazelerin daha fazla orada bekletilemeyeceği bilinmelidir. Şunu ifade etmek isterim; savaşın bile bir hukuku vardır. 3 bin yıl önce Troyalılar ile Yunanların savaşında bile o bilinen Truva savaşında bile Truvalıların kahraman prensi Hector’un cenazesine izin verildiğini ve babası tarafından ona onurlu ve Truvalıların geleneklerine uygun bir cenaze töreni yapıldığını hep birlikte okuduk, filmlerde izledik. Bugün Türkiye Cumhuriyetinin silahlı güçlerine karşı savaşmamış, İŞİD gibi vahşi bir örgütle savaşarak kahramanca yaşamını yitirmiş 13 direnişçinin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan direnişçinin cenazesi Habur sınır kapısında bekletilmektedir. Bu ne hukukla ne  ahlaki ölçülerle ne de yasal düzenlemelerle bağdaşmamaktadır. Biz burada başta hükümet yetkililerine, İçişleri Bakanlığı’na  ve Şıak Valiliği yetkililerine seslenmek isteriz. Toplum bir an önce bu cenazeleri dini ve toplumsal vecibelerine uygun bir biçimde defnedilmelerini beklemekte ve bir an önce, bir saat bile bekletilmeden o cenazeler gelmeli ve ini vecibelere uygun bir biçimde gömülmelidirler. 

 

Değerli arkadaşlar; sınır ötesi hava operasyonlarının hukuka uygun olmadığını ifade etmek isterim. Yaklaşık 1 haftadır Kürt Bölgesel Hükümetinin egemenlik alanında ya da Irak devletinin egemenlik alanında bulunan bölgelere, sivil yerleşim birimlerinin de olduğu bölgelere yoğun bir hava harekatı düzenlenmiş, yoğun bir bombalama faaliyeti halen devam etmektedir. Bu operasyonun hukuka ve özellikle de uluslar arası hukuka açıkça aykırı olduğunu ifade etmek isterim. Zira ne Irak Merkezi Hükümeti ne de Kürt Bölgesel Hükümetinin bu askeri operasyonlarda rızası söz konusu değildir. Hem Merkezi Hükümet hem de Bölgesel Hükümetin Türkiye Cumhuriyetinin silahlı güçlerinin o coğrafyada operasyon icra etmesine yönelik bir rızası söz konusu değildir. Ayrıca bu operasyonların Kürt meselesinin çözümüne de bir yarar sağlamadığını, sağlamayacağını daha önce de defalarca yaşayarak hep birlikte tanık olduk. 

 

Değerli arkadaşlar; yine toplumumuzun gündeminde olan meselelerden biri de parti kapatmaları ve henüz Milletvekili seçilen siyasetçilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması tartışmasıdır. Şunu ifade etmek isterim; başta Kürt toplumu olmak üzere bu meselenin demokratik çözümüne büyük bir destek sunmuş, büyük bir değer biçmiş ve Halkların Demokratik Partisi (HDP)’nin parlamento çalışmalarına büyük bir destek sunmuştur, çok büyük bir irade ortaya koymuştur. Bu irade, bu meselenin silah yerine demokratik yollarla çözümüne yönelik bir iradedir. Silahların devreden çıkması, siyasetin devreye girmesine ilişkin güçlü bir iradedir. Tam da böyle bir dönemde henüz bu iradenin ortaya çıktığı, tezahür ettiği bir sırada bu partinin kapatılmasından ve bu partiye mensup Milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasından ve onlara cezaevi yolu gösterilmesini büyük bir şaşkınlıkla, hayretle izliyoruz. Bu siyasi partinin kapatılması, yani HDP’nin kapatılma sürecinin başlatılması ve başta bu partinin Genel Başkanı olmak üzere  Milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması ve ceza soruşturması ve kovuşturmasına maruz kalması açıkça söyleyeyim silahların toprağa gömülmesi yerine Kürt meselesinin barışçıl ve demokratik yollarla çözümü hayalinin ilelebet toprağa gömülmesi anlamına gelmektedir.Dolayısıyla hükümeti, yetkilileri uyarmak isteriz. Bir kez daha böyle bir tarihi yanlış yapmayın. Bir kez daha tarih tekerrür etmesin. Bu toplum hala 94 DEP dönemi ve DEP travmasını atlatmış değildir. O süreçte çok daha ağır yaralar açacak böyle bir sürece asla tevessül etmemelidir. 

 

Değerli arkadaşlar; sonuç itibariyle benimsemediğimiz, onaylamadığımız, karşı olduğumuz, toplumumuza hiçbir yararı olmayan bir süreçle karşı karşıyayız. Bu sürece gelmede Öcalan ile yapılan siyasi görüşmelerin durdurulmasının çok büyük bir etkisi bulunmaktadır. Biz tabi Diyarbakır Barosu olarak öncelikle bu meselenin barışçıl ve demokratik yollarla çözümü bakımından siyasi heyetlerin yeniden İmralı’ya gitme imkanlarının sağlamasını dileriz. Ayrıca Sayın Öcalan aynı zamanda bir hükümlüdür ve hükümlünün hem Türkiye Cumhuriyeti hukuku ve yasalarından hem de uluslar arası hukuktan kaynaklanan hakları vardır. Türkiyede kim olursa olsun bir hükümlü hücre cezasına çarpıtılmışsa bile avukatıyla görüşme hakkına sahiptir. Ne yazık ki yıllardır Öcalan’ın yasalarımızda açıkça düzenlenen bu hakkı elinden alınmış ve yasalarımız açıkça ihlal edilmektedir.  Bu nedenle Öcalan’ın avukatlarının görüşme talebi bir an önce yerine getirilmelidir. 

 

Değerli arkadaşlar; toplumumuzun esenliği, Türkiye toplumunun sosyal barışının selameti, Türkiye toplumunun demokratik geleceği bakımından, silah ve çatışma sürecinin sona ermesi, ortaya çıkan krizin aşılması bakımından biz Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu olarak Sayın Öcalan ile görüşmeye hazırız. Hükümetin uygun görmesi durumunda, hükümetin ve Bakanlık yetkililerinin gerekli izni vermesi durumunda bu sürecin sona ermesine çok büyük bir katkı sağlayacağını düşündüğümüz Öcalan’la görüşerek kendilerinin mesajlarını hükümete ve topluma sunmaya ve bu yangına, bu ateşe böylelikle bir kova su dökmeye hazır olduğumuzu ifade etmek isterim. 

 

Değerli arkadaşlar; bizim açıklamalarımız bu kadar. Bu sıcak havada açıklamamıza katılı gösterdiğiniz için siz değerli basın emekçileri dostlarımıza teşekkürlerimizi sunarım.

 

Gazetecilerin sorusu üzerine; Baro Başkanımız Tahir ELÇİ, HDP Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına dair talepleri olmakla birlikte ve bu konu onların siyasi takdirinde olmakla birlikte dokunulmazlıkların kaldırılmaması gerektiğini, Türkiye’deki demokrasi, yargı ve adalet kültürü karşısında özellikle fikri-siyasi niteliği olan suçlamalar bakımından dokunulmazlıkların hiçbir şekilde kaldırılmaması gerektiğini, 

Ayrıca halkın iradesinin yenilenerek yeni parlamentonun oluştuğu ve yeni hükümet kurma çalışmalarının devam ettiği bir dönemde geçici hükümetin, halkın geleceğini ipotek altına alacak, demokratik geleceğini etkileyecek nitelikte karar ve icraatlardan kaçınması gerektiğini sözlerine ekledi.