Uygulamamızı İndirin

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için uygulamamızı indirebilirsiniz.

Hemen İndir
BASINA VE KAMUOYUNA

11.12.2014

            

BASINA VE KAMUOYUNA

 


Değerli basın mensupları, sevgili insan hakları savunucuları;


Bugün, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilişinin 66’ıncı yıldönümü. Ve biz insan hakları savunucuları, aylardır görkemli bir direnişe sahne olan Kobanê sınırındayız.

Bilindiği gibi bizler her yıl 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası’nda devletlerin insan haklarına duyarlılığını artırmak için çeşitli etkinlikler gerçekleştiriyoruz. Bu yıl özellikle Kobanê sınırında bu haftanın startını vermek istedik. Çünkü Kobanê’ye yönelik gerçekleştirilen saldırılar ve neredeyse 3 aydır süren direniş, artık bütün dünyaya mal olmuştur.

 

Bugün İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin yıldönümü ancak, ne yazık ki Evrensel Bildirgede yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzen hala kurulmuş değildir. İnsanların ırkından, renginden, cinsinden, cinsel yöneliminden, dilinden, din ve mezhebinden, etnik kimliğinden, siyasi-vicdani ve felsefi kanaatinden bağımsız olarak, insan olmaktan gelen hakları ve dokunulmazlıkları dünya çapında yeterli desteği bulamamaktadır. 

İçinde bulunduğumuz yılda da dünya çapında halen savaşlar sürmekte, binlerce insan ölmeye devam etmektedir. Son olarak Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de ve bir bütün olarak Kürt coğrafyasında örneğine rastladığımız gibi, halkların barış içerisinde yaşamasının önüne engeller çıkarılmakta, Ortadoğu coğrafyası neredeyse savaşsız bir gün bile geçirememektedir.

 

Dünyada savaşlar ve ölümler yaşanırken, Türkiye’de de insan hakları ve özgürlükler yine ayaklar altına alınmaktadır.  İki yıldır devam eden ve tüm toplum tarafından olumlu bir karşılık bulan “Çözüm Süreci”, bölgemizde önemli oranda bir rahatlamayı da beraberinde getirmişti. Her ne kadar bu iki yıl içerisinde zaman zaman kesintiler de yaşansa, bu süreç, Türkiye halklarının umudu olmaya devam etmiştir.

Ancak, maalesef çözüm sürecini olumsuz etkileyecek yaklaşımlar devam etmektedir. Son olarak Hakkari’nin Yüksekova İlçesi’nde geçtiğimiz yıl polis tarafından katledilen Reşit İşbilir ve Veysel İşbilir adlı yurttaşların ölüm yıldönümü protesto gösterilerinde 17 yaşındaki Rojhat Özdel adlı çocuk yine polis tarafından katledilmiştir. Yine daha üç gün önce Cizre’de 11 yaşındaki Serkan Uca adlı çocuk polis kafasına attığı gaz kapsülüyle ağır yaralandı. Yine hatırlarsınız 6-8 Ekim tarihlerinde bölge genelinde Kobanê’ye sahiplenme amacıyla gerçekleştirilen protesto gösterilerinde onlarca insanımız güvenlik güçleri ve çeşitli silahlı gruplar tarafından öldürülmüştür.

Sadece bu örneklere baktığımızda dahi insan yaşamının ne kadar ayaklar altına alındığını net bir şekilde görebilmekteyiz. Ayrıca devletin Kürt’e yönelik hak ve hukuk tanımaz tutumu bu olaylarla birlikte bir kez daha açığa çıkmıştır.

 

Değerli basın mensupları;

Bu yıl kutladığımız İnsan Hakları Haftası’nda barışa dair talepler ve yaşam hakkının korunmasına yönelik kaygılar yine ön plana çıkmaktadır. Çünkü bu ülkenin öncelikle adil ve onurlu bir barışa ihtiyacı vardır. Ayrıca öncelikle tüm uluslararası belgelerde ‘kutsal’ diye tabir edilen ‘yaşam hakkı’nın güvence altına alınması gerekmektedir. Ancak maalesef içinde bulunduğumuz yıl da dahil olmak üzere sivil-savunmasız insanlar güvenlik güçlerinin hedefi olabilmektedir. En acı ve kabul edilemez olanı ise, bu katliamları gerçekleştirenlerin devlet tarafından korunması ve yargı önüne çıkarılmamasıdır. Son olarak hükümet tarafından yapılan yeni yasal düzenleme, özgürlüklerin önünü kapatırken, güvenlik güçlerinin insanları daha pervasız bir şekilde öldürmesinin önü alabildiğince açılmıştır. Nitekim Yüksekova’da yaşanan son olay bunun açık göstergesidir.

Kobanê olayları sırasında öldürülen 6 kişinin faili olduğu ileri sürülen çok sayıda kişi gözaltına alınırken, güvenlik güçleri ve çeşitli silahlı gruplar tarafından öldürülen 30’u aşkın insanın faillerine ilişkin en ufak bir soruşturmanın dahi yürütülmemesi yaşanan çifte standardı gözler önüne sermektedir.

Haziran ayında Diyarbakır’ın Lice ilçesinde karakol inşaatları protestolarında gerçekleşen müdahalelerde, askerlerin açtığı çapraz ateş sonucu Ramazan Baran ile Baki Akdemir isimli yurttaşlar olay yerinde yaşamını yitirirken, ağır yaralanan Abdullah Akkulun ise 3 aylık tedavinin ardından yaşamını yitirdi. Daha bu olayın üzerinden 2 ay geçmemişken yine aynı yerde, bu kez askerlerin saatlerce kurşun yağdırdığı gerilla mezarlığında bulunan yurttaşlardan Mehdin Taşkın isimli genç olay yerinde yaşamını yitirmiştir.

 

Yıl içerisinde son Yüksekova olayı dahil olmak üzere sadece bölgemizde güvenlik güçleri tarafından veya faili meçhul cinayetler sonucu 60’a yakın kişi yaşamını yitirmiş, 100’ü aşkın kişi de yaralanmıştır.

Öte yandan çatışmalı sürecin yoğunca yaşanmaya başladığı 1988 yılından günümüze yani 26 yıl içerisinde 581 çocuğumuzu bu savaşa kurban verdik. Sadece AKP iktidarı döneminde 200’ü aşkın çocuk çeşitli şekillerde katledilmiştir.

 

Güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanması ve yetkilerini aşması, anayasal suçtur. Güvenlik politikaları adı altında olağan yaşamı tehdit edecek düzeye varan güvenlik güçlerinin uyguladığı şiddet, şüphesiz siyasal iktidarın politikalarının bir ürünüdür. İnsan hakları ve demokratik yaşamın, militarist unsurların inisiyatifine bırakılmayacak kadar hassas bir konu olduğunu, açığa çıkan hak ihlalleri üzerinden değerlendirmek ve buna dair bir tespitte bulunmak mümkündür. Özellikle toplumsal olaylarda yaşanan durumlar gerekçe gösterilerek güvenlik güçlerinin daha fazla yetki ile donatılmasını sağlayacak yasal değişikliklerden bahsetmek suça teşvik eden, cesaretlendiren bir diğer yaklaşımdır.

 

Değerli basın mensupları;

Yaşam hakkına yönelik ihlallerin yanında gerçekleşen bazı hak ihlallerine değinmekte yarar görüyoruz. 2013 yılında Kürt sorunu, Türkiye'nin insan hakları ve demokrasi sorununun en önemli halkası olmayı sürdürmüştür. Bunun yanı sıra işkence yasağı ihlalleri, kamuoyunu yakından ilgilendiren çeşitli davalardaki adil yargılanma hakkı ihlalleri, keyfi ve uzun süren tutuklamalar, düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, cezaevlerinde yaşanan ihlaller, kadına yönelik şiddet, çevre ve ekoloji sorunları, ekonomik ve sosyal haklardaki kayıplar, toplanma ve gösteri hakkına yönelik müdahaleler, din ve vicdan özgürlüğüne yönelik engeller gibi başlıklar 2013 yılında da öne çıkan konular olmuştur. 

 

Ülkemizde halen yaşanmakta olan en büyük sorunlardan biri, gerek ülke çapında, gerekse uluslararası alanda sıkça eleştirilen düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik ihlallerdir.

2013 yılında cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri hızından bir şey kaybetmeden devam etmiştir. Cezaevleriyle ilgili yaşanan en önemli sorun, şüphesiz ki hasta mahpusların durumudur. 228’i ağır 578 hasta mahpusun bulunduğu cezaevlerinde, mahpuslar tahliye edilmediği gibi tam teşekkülü hastanelerde tedavi edilmiyor, adeta ölüme terk ediliyor. Her an bir cezaevinden bir hasta mahpusun ölüm haberi ile karşılaşmanın tedirginliği içerisinde olduğumuzu ifade etmek isteriz.

 

Değerli insan hakları savunucuları;

Yıl içerisinde IŞİD çetelerinin saldırıları sonucunda katliam tehlikesi ile karşı karşıya kalan onbinlerce Êzidî ile yüzbinlerce Kobanêli Türkiye’ye geçiş yapmış ve sığınma talebinde bulunmuştur. İlkin sınırdan geçişleri ile ilgili engellemeler ile karşılaşan Êzidî ve Kobanê’li yurttaşların, daha sonradan sınırlı izinlerle geçişlerine izin verilmiş, ancak gerekli insani yardım yapılmak bir yana adeta kaderlerine terk edilmiştir. Sağlık, beslenme ve kış aylarının gelmesiyle barınma sorunlarının fazlaca yaşandığı görülmektedir. Buna yönelik devletin bir politikasının olmaması bizleri endişelendirmektedir.

Öte yandan IŞİD çetelerine yönelik askeri ve lojistik yardım yapıldığı iddialarına devlet yetkilileri tarafından hiçbir tatmin edici açıklama ve açıklık getirilmemiş olması ise kamuoyunda şüphe ile karşılanmıştır. Son olarak 29 Kasım’da Mürşitpınar Sınır Kapısı’ndan girerek, Kobanê’ye saldırı gerçekleştirilmesi, bu desteğin ne düzeyde olduğunu gözler önüne sermiştir. Biz insan hakları savunucuları devletin bu tavrından artık vazgeçmesi gerektiği ve çetelere verdiği desteği keserek, Rojava’ya gereken her türlü yardıma kapı aralaması yönündeki talebimizi bir kez daha yineliyoruz.

 

Değerli basın mensupları;

BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 66’ıncı yılını kutladığımız bugün, başta bölgemizde olmak üzere, ülkemiz ve dünyada hak ihlallerinin yaşanmadığı bir geleceğin özlemiyle tüm insanların gününü kutluyoruz. Büyük bir direnişe sahne olan Kobanê sınırından taleplerimiz bir kez daha sizlerle paylaşma gereği duyuyoruz;

 

* Öncelikle yaşam hakkına yönelik ihlallere son verilmeli ve yaşam hakkına yönelik ihlallere ilişkin etkili ve hızlı bir soruşturma yürütülmelidir.
* Türkiye’nin Rojava politikasını gözden geçirmesi ve temel hakları için mücadele eden Kürtlere gereken yardımı yaparak, uluslararası yardımların önünü açmalıdır.
* Son olaylarla IŞİD’e verilen desteği ayyuka çıkan Türkiye’nin bu desteğini derhal durdurmalı, Kobanê sınırını direnen güçlere her türlü desteğin verilmesi için aktif kullanıma açmalıdır.
* Öcalan’ın barış sürecini geliştirebilmesi için önü açılarak, ev hapsi dahil olmak üzere daha rahat hareket edebileceği şartların oluşturulması gerekmektedir.
Düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü ile inanç özgürlüğü üzerindeki baskılara son verilmeli, düşüncelerinden dolayı tutuklu bulunan tüm mahpuslar derhal serbest bırakılmalıdır.
* Anadil insanların vazgeçilmez temel hakkı olduğundan hareketle anadillerin önündeki tüm hukuki engeller kaldırılmalı, anadilde eğitim dahil olmak üzere yaşamın her alanında kullanımının önü açılmalıdır.
* Koruculuk sistemi tamamen kaldırılmalı, bu sistemin mensuplarının rehabilitasyonu ve toplumla entegrasyonunun sağlanacağı bir proje geliştirilmelidir.
* Geçmiş dönemlerde işlenen faili meçhul cinayetler, gözaltında kaybetme olayları ile ilgili olarak etkin bir soruşturma yapılmalı, failler yargı önüne çıkarılmalıdır.
* Geçmişle yüzleşme çerçevesinde bölgedeki toplu mezarlar hukuka uygun bir şekilde açılmalı ve buna ilişkin bağımsız, tarafsız ve etkin bir soruşturma yürütülmelidir.
* Tüm bu ihlallerin meydana gelmesine neden olan Kürt meselesinin demokratik bir zeminde çözümü için barış sürecine yönelik müzakereler sürdürülmeli, ülkenin demokratikleşmesi önündeki engeller kaldırılmalıdır.
 

 

 

DİYARBAKIR BAROSU


İNSAN HAKLARI DERNEĞİ (İHD) DİYARBAKIR ŞUBESİ


TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VAKFI (TİHV) DİYARBAKIR TEMSİLCİLİĞİ


 MEZOPOTAMYA HUKUKÇULAR DERNEĞİ


DİYARBAKIR TABİP ODASI