Page 502 - 2018-2021 Çalışma Raporu
P. 502
Kadın mahpusların yaşamlarını en çok etkileyen konuların başında ise ortak yaşam
alanlarını ve hatta bu alan içinde tuvalet-banyo kapısını dahi gören kameraların 7/24
kayıt yapması nedeniyle izlenilmeleri, erkek görevlilerin de kullandığı koridora yer-
leştirilen avluda bulunan aynalı camların arka bölümünden izlenilmeleri ve ortak alan
kapısı üstünde bulunan mazgalın bir kısmının cam olması ve bu kısmın sürekli açık
tutularak izlenilmeleri olduğunu belirtmişlerdir. Görüldüğü üzere kadın mahpuslar tüm
alanlarda izlenilmekte olduğundan kendilerine ait hiçbir özel alan bırakılmamaktadır.
Tüm bu hususlar, güvenlik kaygısıyla veya başkaca herhangi bir gerekçeyle izah edi-
lebilecek uygulamalar olmayıp, hapishane içinde kadın mahpusların ağır tecrit altında
tutulmak istendiğini göstermektedir. AİHS’nin 3. Maddesi “Hiç kimse, işkenceye ya
da insanlık dışı yahut aşağılayıcı muamele ya da cezaya tabi tutulmayacaktır” diyerek;
devlete her mahkûmun insanlık onuru ile bağdaşır koşullarda tutulduğundan emin olma
ve infazla ilgili uygulamaların bu kişileri hapishanende kalma dolayısıyla zorunlu ola-
rak ortaya çıkan sıkıntı ve üzüntü seviyesinden daha fazla bir ıstıraba maruz bırakmama
ve mahkûmun rahatlığını sağlama ve sağlığını gerektiği gibi koruma yükümlülüğünü
yüklemiştir. Anayasa’ nın 20. maddesinde güvence altına alınan “özel hayatın ve aile
hayatının gizliliğine dokunulamaz” ilkesi, Anayasa’ nın 5. ve 17. maddesinde ayrı ayrı
düzenlenen “manevi varlığın” korunması” ilkesi ve “İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan
bir muameleye tabi tutulamaz” ilkesi açıkça ihlal edilmektedir. Ayrıca Avrupa Konseyi
Bakanlar Komitesi Cezaevleri Kuralları hakkında 2006/2 numaralı tavsiye kararında
“özgürlüğünden yoksun bırakılan herkese, insan haklarına saygı çerçevesinde davranıl-
malıdır” denilmektedir.
Kadın mahpuslar hastane veya adliye sevkleri sırasında, görevli askerlerce tahrik edici,
hakaret içerikli ve ırkçı yaklaşımlar sergilendiğini belirtmişlerdir. Örneğin kendilerine
“sen teröristsin, kim oluyorsun, konuşma yürü, kendini ne sanıyorsun, senin hakkın
yok, burda devlet benim” gibi hakaretler edildiğini ifade etmişlerdir. Bu kötü muame-
leye maruz kalmamak için kadın mahpuslar hastaneye dahi gitmek istemediklerini be-
lirtmişlerdir.
Son dönemlerde mahpusların en ciddi şekilde keyfiyete uğradıkları konuların başında,
cezaevi idarelerinin keyfi şekilde, usule ve kanuna uymadan vermiş oldukları disiplin
cezaları gelmektedir. Örneğin mahpuslar açlık grevinin sona ermesi nedeniyle mutluluk
duyduklarını ve bu nedenle halay çektiklerini, türkü söylediklerini ve akabinde idarece
marş söyleyip, slogan atıldığı iddiasıyla tüm kadın koğuşlarındaki mahpuslar hakkında
soruşturma başlatıldığını ve cezalandırıldıklarını ifade etmişlerdir. Mandela Kuralları’
nın 36. Maddesinde de belirtildiği üzere “…Disiplin ve düzen, hapishane güvenliği ve
topluluk yaşamının huzuru için gerekli olandan daha fazla kısıtlama yapılmadan sürdü-
rülür. …” denilmiştir. Yine 43. Maddeye göre “toplu cezalandırma” nın özellikle yasak-
lanması gerektiği vurgulanmıştır.
Kadın mahpuslar hapishane idaresince yasaklı olmayan kitapların dahi keyfi olarak
kendilerine verilmediğini ifade etmişlerdir. Örneğin Rojbin Perişan’ ın “Toprağın Şar-
kısı”, Ahmet Kahraman’ ın “Kürt İsyanları” isimli kitapları “ülke birlik ve bütünlüğünü
bozan…” kitaplar olması gerekçesi ile yasaklı olmamasına rağmen kendilerine veril-
501

