Page 456 - 2018-2021 Çalışma Raporu
P. 456
tirip ticari taksi ile saat 15:00 sıralarında cinayette kullandığı silahla beraber emniye-
te teslim olmuştur. Soruşturma dosyasına olay yerine ait kamera görüntüleri girmiştir.
Kamuoyunda infial yaratan Müzeyyen Boylu cinayetinin aslında yaşanan diğer kadın
cinayetlerinden hiçbir farkı yoktur. Nitekim aynı gün Müzeyyen ile birlikte Nergiz Ya-
vaş ve Gizem Tabak da erkek şiddeti nedeniyle katledilmiştir. Öncesinde yine benzer
şekilde Şule Çet, Sakine Oğuz, Ceren Damar cinayetleri de hep aynı erkek zihniyetinin
sonucudur. Toplumun sınıfsal farklılıkların, statünün, yaşın, medeni halin, ekonomik
bağımsızlığın kadınları şiddetten koruyan bir zırh olduğuna dair inancı olsa da yaşanan
bu cinayetler bir kere daha meselenin özünde kadınları eşit, özgür ve hakları olan bi-
rey olarak görmeyen eşitsiz güç ilişkilerindedir. Yine şiddet uygulayanlar açısında da
benzer özelliklere sahip olmanın şiddeti önlemede bir unsur olmadığına maalesef tekrar
şahitlik ediyoruz. Diğer taraftan biliyoruz ki kadın cinayetlerinde erkek şiddeti kadar
devlet mekanizmalarının da sorumluluğu vardır. Kadınların şikayetleri üzerine gerekli
özen ve yükümlülüklerin gösterilmemesi sonucu kadınların ihtiyacı olan koruma me-
kanizmaları layıkıyla işletilmemektedir. Tutuklama kurumunun erkek fail üzerinde et-
kin bir şekilde uygulanmaması, kadın üzerinde baskı kurmaya devam etmesine neden
olmakta ve kadını şikayeti konusunda dirençsiz bırakarak şikayetinden vazgeçirmeye
zorlamaktadır. Etkisiz ve yetersiz soruşturmalarla caydırıcı cezaların verilmemesi ne-
deniyle ortaya çıkan cezasızlık kültürü de erkekleri şiddet uygulama ve öldürme konu-
sunda cesaretlendirmektedir. Kadınların hak arama mücadelesi önündeki bürokratik
engeller, işlevsiz ve kısa süreli göz boyayan tedbirler, boşanmaların önlenmesine dair
iktidar söylemleri, uzayan yargılama süreçleri, taleplerin sonuçsuz kalması kadınları
yıldırarak adalete olan inançlarını zedelemekte ve erkek şiddeti karşısında yalnızlaştır-
maktadır. Son zamanlarda kadın kazanımlarına karşı basında ve kamuoyunda oluşturu-
lan algı kadına yönelik şiddeti körüklemektedir. Tıpkı yaşam hakkının ihlali kadar va-
him boyutlara ulaşan boşanmaların engellenmesine dönük politikalar, kadınların nafaka
hakkına yönelik saldırılar, 6284 sayılı kanunun itibarsızlaştırılma çalışılmaları kadına
yönelik şiddet sarmalını pekiştirmektedir. Şunu bir kez daha vurgulamak isteriz ki; ka-
dınlarla erkekler arasında hukuki ve fiili eşitliği sağlamak şiddeti önlemede anahtar bir
unsurdur. Bununla birlikte toplumsal cinsiyet eşitliğini ve şiddeti ortadan kaldıracak
kapsamlı politikalar üretmek ve hayata geçirmek, eğitimin her seviyesine toplumsal
cinsiyet eşitliği, kişisel ilişkilerde şiddet içermeyen çatışma çözümleri, kadına yönelik
toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kişisel bütünlük hakkı gibi konuların resmi müfre-
data eklenmesi, medyanın cinsiyetçilikten arınmış bir yayın politikası gütmesi ve buna
uygun bir dil kullanması önemli değişimler yaratacaktır. Yine siyasetçilerin/yetkililerin
şiddete karşı net tutum alması ve buna uygun davranmaları, hukuk uygulayıcılarının/
yargının beslendiği ataerkil kültürün etkisinden çıkıp uluslararası ve ulusal hukuka bağ-
lı karar vermeleri önemlidir. Türkiye taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi ile şiddete sıfır
tolerans taahhüdünde bulunmuştur. Her geçen gün artan kadın cinayetlerine karşı net
tutum almak ve yaşanılan bu cinayetlerin bütün toplumu ilgilendiren hayati bir mesele
olduğuna dikkat çekmek adına ULUSAL YAS ilan edilmelidir.
Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi
455

